09 Nisan 2009

Eni, Mavi Akım'ı Türkiye'den İtalya'ya uzatmayı planlıyor

Mavi Akım Hattı'nın Türkiye ve Yunanistan üzerinden İtalya'ya kadar uzatılması gündemde. İtalya Sanayi Bakanı Claudio Scajola biri Trieste diğeri Brindisi olmak üzere iki farklı rota üzerinde çalıştıklarını kaydetti..

Rus doğalgazını Karadeniz'in altından Türkiye'ye ileten Mavi Akım Hattı'nın Türkiye'den İtalya'ya kadar uzatılması düşünülüyor.
Rus doğalgazının Batı ülkelerindeki en büyük alıcılarından İtalyan Eni, Mavi Akım'ın Türkiye ve Yunanistan üzerinden Brindisi ya da Trieste kentine ulaşmasını sağlayacak proje üzerinde çalışıyor. İtalya Sanayi Bakanı Claudio Scajola, biri güneydeki Brindisi diğeri kuzeyde yer alan Trieste kenti olmak üzere iki rota üzerinde çalıştıklarını bildirdi. Scajola, iki rotadan birini ya da her ikisini birden seçebileceklerini kaydetti.
İtalya'nın en büyük enerji şirketi Eni SpA ve Rus Gazprom, yılda 16 milyar metreküp gaz taşıma kapasitesini sahip olan Mavi Akım'ın Samsun'a kadar olan bölümünün inşaası için yarı yarıya ortak oldukları Transco adlı bir şirket kurmuştu.

KAPASİTESİ ARTIRILABİLİR
Mavi Akım Hattı'nın İsrail'e kadar uzatılmasını isteyen Rusya Başbakanı Vladimir Putin 3 Nisan'da RIA Novosti gazetesine yaptığı açıklamada İsrail'in doğalgaz ihtiyacının karşılanması için Mavi Akım'ın kapasitesinin artırılabileceğini kaydetti.
İtalyan Eni Şubat ayında Avrupa Birliği'nden Güney Akım projesi için destek istemişti. Rusya'dan Karadeniz'in altından geçerek Bulgaristan'a ulaşacak olan, Türkiye'nin dahil olmadığı Güney Akım Projesi'nin, Hazar gazını Türkiye üzerinden Güneydoğu Avrupa'ya iletecek Avrupa Birliği destekli Nabucco'ya rakip olması planlanıyor. Gazprom ile Eni 2007 yılında Güney Akım projesini inşaa etmek için anlaşmıştı.

ENİ, GAZPROM NEFT'İ SATTI
Rusya'nın devlet enerji şirketi Gazprom, petrol çıkarma ve dağıtım birimi Gazprom Neft'in İtalyan enerji şirketi Eni'nin elinde bulunan hisselerini almak için 4.2 milyar dolarlık anlaşmaya imza attı. Ancak Gazprom, İtalyan şirketlerinin elinde bulunajn bazı Rus doğalgaz varlıklarının geri alımını Nisan ayının sonuna kadar erteledi. İtalyan enerji şirketi Eni'nin CEO'su Paolo Scaroni, gelecek birkaç hafta içinde, İtalya'nın Rusya ile Karadeniz'den Bulgaristan yoluyla Avrupa'ya doğalgaz sevk etmesi planlanan Güney Akım projesi hakkında görüşeceğini belirtti.

3.3 milyar dolara mal oldu
- Yaklaşık 3 milyar 300 milyon dolara mal olan Mavi Akım Hattı 1997 yılında başlamıştı.
- 1200 kilometrelik boru hattının 380 kilometresi, Karadeniz'in altından geçiyor.
- Deniz altındaki boru hattı, 2 bin 140 metre ile yeryüzünün en derindeki boru hattı.
- Mavi Akım projesi için 1997 yılında imzalanan anlaşma Türkiye'nin 25 yıl süreyle, Rusya'dan yılda 16 milyar metreküp doğalgaz satın almasını öngörüyor.

Kaynak: SABAH

14 Mart 2009

OPEC: Kriz Ortamında Kritik Karar

Dünya petrol piyasası bugünkü küresel ekonomik kriz içinde en alt seviyeye ulaşmış durumundadır ve bundan sonraki aşamalarda onun hareketi ancak yukarı doğru olabilir. İş dünyasında Nisan ayında petrolün varil fiyatı 50 dolara ulaşacağına dair bahse girilmektedir.
Geçen sene krizin başlamasıyla birlikte herkes merak içindeydi, 147,27 dolara ulaşan petrol fiyatı acaba nezaman kendi alt sınırına ulaşacaktır. İşte şimdi çoğunluk bu sınıra gelindiğini düşünmektedir. Gerçekten de, son haftalarda, ABD, Japonya ve Avrupa ülkelerinin ekonomi durumu hakkında çıkan birçok olumsuz haberlere rağmen, petrol varili başına fiyatlar 40-45 dolar düzeyini istikrarlı bir şekilde korudu. Bunca negatif eğilimlere rağmen, bu alt sınır kırılmadı ve küresel pazarlarda dinamikleri değişmeye başladı. Bugün tüm enerji ve ticaret alanında faaliyet gösteren uzman ve analistler, 15 Mart’ta gerçekleşecek olan OPEC toplantısını bekliyor. Viyana’da gerçekleşecek olan bu toplantıda petrol üretim miktarı azaltma konusunda karar verilecek. Geçen sene Aralık ayında OPEC üyeleri miktar azaltma konusunda anlaşmışlardı. Günde 24. 845.000 varil üretimi ile sınırlama getirildi, ama bu rakama henüz ulaşılamadı. İran, Venezüella ve Cezayir kotalar seviyesinin üzerinde petrol ihracatı devam etmektedirler.
Dünya’da petrol piyasalarında ve fiyatların üzerinde OPEC etkisini sürdürebilmek istiyorsa, her üye disiplinli bir şekilde anlaşmalara uymak zorundadır. Şimdilik bu konuda üretici ülkeler kararlı gibi görünüyor. Bu ve diğer faktörler piyasa üzerinde olumlu etki bırakarak, pazarlarda yeni umutların doğmasına sebep oldu. Eğer OPEC bu ay içinde üretimi azaltma konusunda anlaşmaya varırsa, gelecek ayda petrol fiyatların 60 dolara yükseleceğini bekleniyor. Ama eğer bu anlaşma sağlanamazsa, petrol fiyatlarının daha da aşağı seviyeye düşeceğine ve ekonomik krizin körükleyeceğine dair iddialarda bulunmak hiç de zor değildir. Bugünlerde yaşadığımız, bütün dünyayı kavurup savuran ciddi ekonomik krizin çözümü en büyük petrol üretici ülkelerin politikalarına bağlı olduğunu söyleyebiliriz.
Hazırlayan: Maria Kaban

13 Mart 2009

Büyük Jeopolitik Oyun: Türkiye ve Rusya Yakınlaşması

Son aylarda Rus ekonomisinde ruble problemlerine ve düşük petrol fiyatlarına rağmen, Rus Hükümeti çok etkin bir dış politika uygulamaktadır. Bu politika, Avrasya bölgesinde zeki diplomatik girişimleriyle, Washington’un devam eden NATO kuşatma politikası ile mücadele üzerindeki unsurlara odaklanmaktadır. Washington ve uzun zamandır NATO müttefiki Türkiye arasındaki serin ilişkilerden yararlanarak, ekonomik ve siyasi işbirliği gibi çeşitli konuların görüşmesi için, Rusya, Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü Moskova’ya davet etti. Rusya, Türkiye üzerinden Batı Avrupa’ya önemli doğalgaz geçiş yolunu kurmasına ek olarak, Beyaz Rusya ve diğer eski Sovyet cumhuriyetleri ile ekonomik alan yaratmaya çalışmaktadır. Şubat’ın sonunda ise Moskova, önemli mali yardımlar sayesinde, ABD askeri hava üssü(Manas) hakların iptal etmesi konusunda Kırgızistan’ı ikna ederek, Orta Asya’da Afganistan’daki ABD yükselme planlarına darbe vurarak, Amerikan askeri kuşatma stratejisini bozdu.

Kısacası, Moskova, Avrasya üzerinde etkisi için Yeni Büyük Oyun’un çok uzaklarda olmadığını bize sergilemektedir.

Sıcak Türkiye İlişkileri

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Hükümeti Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyeliği konusunda ve Ortadoğu'da Washington'un politikalarına artan sabırsızlık göstermektedir. Durum böyle olunca da, Türkiye'nin Türk politikasında Soğuk Savaş sonrası ezici ABD etkisinde bazı dengeler isteyeceğini doğaldır. Washington’un büyük hayal kırıklığına rağmen, Putin ve Medvedev Rusya’sı böyle bir diyalogun açılışında hiçbir sakınca görmemektedir.

Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül 12-15 Şubat tarihleri arasında, dört günlük Rusya Federasyonu ziyaretinde Rusya Devlet Başkanı Dmitriy Medvedev ve Başbakan Vladimir Putin ile bir araya geldi. Bunun yanında Tataristan başkenti Kazan’a da uğrayarak, orada ortak yatırım projeleri tartıştı. Abdullah Gül’e Dışişleri Bakanı, Devlet Bakanı ile Enerji Bakanı yanında Türk işadamlarından oluşan geniş bir heyet eşlik etti.

Tataristan İş Ziyareti

Türkiye’nin Washington’un dış politikasına soğumasından sonra Gül’ün Moskova ziyareti yanında Rusya Federasyon’un en büyük özerk cumhuriyeti olan ve nüfusun çoğunluğu Müslüman Tatar Türklerinden oluşan Tataristan’ı da ziyaret etmesi, bize Ankara ve Moskova arasında son aylarda ilişkilerin ne denli geliştirilmiş olduğunun bir işaretidir. Önceki yıllarda, Türkiye'nin Kafkasya ve Orta Asya bölgelerinde Pan-Turanism kurmaya çalıştığını ikna olan Rusya Federasyonu büyük bir endişe içindeydi.
Bugün ise Rusya Federasyonu içinde Türk kuruluşlar ile Türkiye ilişkileri artık eskiden olduğu gibi şüpheli görünmüyor. Bu da karşılıklı güven ve işbirliği ruhu teyit etmektedir.
Rusya, Türkiye’ye verdiği değeri gösterebilmek için, daha önce ilan edilmiş Gül’ün “resmi” ziyaretini devlet protokolünün en üst düzeyde olan “devlet” ziyaretine yükseltmiştir. Gül ve Medvedev, karşılıklı dostluk ve çok boyutlu işbirliğinin derinleştirilmesi konusunda ortak bildirge imzaladılar. Bu bildirge, 2004 yılında Putin’in ziyareti sırasında imzalanan “Dostluk ve Çok Boyutlu Ortaklık Geliştirilmesi” bildirgesinin bir yansımasıdır.

Son on yıl içinde ciddi boyutlarda genişleyen Türk-Rus ekonomik ilişkileri 2008 yılında ticaret hacmini 32 milyar dolara ulaştırarak, Rusya’yı Türkiye için bir numaralı iş ortağı konumuna getirdi. Bu arka planı göz önüne alındığında, ikili ekonomik ilişkilerin Gül'ün gündemindeki önemli bir öğe olduğunu söyleyebiliriz. Görüşmede her iki lider de ülkeleri arasındaki giderek artan ticaret ile memnuniyetlerini dile getirdiler.

İki ülke arasında en önemli işbirliği enerji alanında gerçekleşmektedir.
Ticaret hacminin en büyük kısmı Rusya'dan Türkiye'ye doğalgaz ve petrol ithalatı oluşturmaktadır. Rus basınında çıkan haberlere göre, iki tarafın da Türkiye üzerinden Avrupa pazarlarına Rus gazını taşıyan ulaşım hatları, “Mavi Akım-2” olarak bilinen bu projenin geliştirilmesine ilişkin ilgi duydukları belirtilmektedir. Daha önce Ankara bu teklife soğuk bakıyordu. Yakın zamanda tamamlanan “Mavi Akım” doğal gaz boru hattı projesi Türkiye’nin doğal gaz konusunda olan Rusya’ya bağımlılığını %66 oranından %80 oranına çıkarttı. Ayrıca, Rusya artık Türkiye’yi kendi enerji kaynakları için yalnızca ihracat pazarı olarak değil, transit bir ülke olarak görmeyi başlamasıyla birlikte “Mavi Akım-2” projesi büyük önem kazanmaktadır.

Türkiye’nin kendi enerji kaynakları çeşitlendirme girişimlerinde Rusya önemli bir rol oynamaya istekli olduğunu da belirtmektedir. Rusya Türkiye’nin ilk nükleer santralin inşası için açılan ihaleye katıldı. Yalnız, sunulan elektrik fiyatların dünya fiyatları üzerinde olduğu için, projenin geleceği meclisin onayını bekleyerek şuan belirsizliğini korumaktadır. Gül’ün Moskova ziyaretinden önce, Türkiye’ye %30 indirimli fiyatı ile yeniden teklif sunuldu. Şimdi bu teklif Türk Hükümeti tarafından değerlendirilmektedir. Gül’ün ziyareti sırasında süren olumlu hava ise projeye yeşil ışık yakmasında Türk Hükümeti’nin hazır oldukları işaret etmektedir.

Türk yatırımcı ve ihracatçılar için Rus pazarı önemli rol oynamaktadır. Türk inşaat firmaların ana müşteri konumunda olan Rusya, Türk ihracatına da önemli yön vermektedir. Aynı şekilde, her yıl Türkiye’ye gelen milyonlarca Rus turist önemli bir gelir kaynağı oluşturmaktadır. Bu durumda, Türkiye ve Rusya arasında olan dış ticaretinde dolar arabuluculuğundan kurtularak, Türk Lirası ve Ruble’ye kullanmaya başlamasıyla birlikte dış ticaret hacmini önemli ölçüde arttırılabilir.

Soğuk Savaş gerginliği azalmış

Gül ziyaretinin ana mesajı, iki ülke arasında güçlü siyasi ilişkilerin geliştirilmesi gerekliliğinin üzerinde yoğunlaştı. Her iki lider, Rusya ve Türkiye arasındaki işbirliği bölgesel barış ve istikrarı için çok önemli olduğunu görüşlerini paylaştılar. Bu durum, 1990 yıllarında Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra, nezaman Washington, eski Sovyetler Birliği'nin tarihsel Osmanlı bölgelerde Rusya’nın etkisiyle mücadele etmek için Ankara'nın adımlarını teşvik ettiği zamandan bu yana büyük değişimler sergilemektedir.
Soğuk Savaş döneminde, bölgesel rekabet konuları, Avrasya’da “Büyük Oyun” olarak Kafkasya'da ve Orta Asya’da çatışmalar sürüp gidiyordu. Türkiye, 19. yüzyılda olduğu gibi bir kez daha Rusya'nın doğal jeopolitik rakip durumuna geliyordu. Türkiye'nin Ukrayna, Azerbaycan ve Gürcistan ile olan ittifak son zamana kadar Moskova’nın Türkiye’ye ciddi bir rakip olarak bakmasına yol açmıştı. Karadeniz ve Güney Kafkasya Bölgesel askeri denge Türkiye lehine gelişiyordu. SSCB'nin dağılmasından sonra, Karadeniz fiilen “NATO’nun bir gölü” olmuştu. Rusya ve Ukrayna arasında Karadeniz filosu bölünmesi ve Sivastopol durumu üzerinde süregelen tartışmalar ışığında, Karadeniz NATO'nun “Barış İçin Ortaklık” antrenman alanı haline gelmişti.

Buna karşılık, en son Moskova ziyaretinin sonunda, Gül, “Rusya ve Türkiye, karşılıklı güven temeline dayanarak ilişkilerini geliştirmeyi isteyen iki komşu ülkedir. Bu ziyaret ilişkilerimize yeni bir ivme kazandıracağını umuyoruz” ifadesini kullandı. Rusya da bölgede Türkiye'nin diplomatik girişimlerini destekledi. Medvedev, Rus-Gürcü savaşı sırasında ve Kafkasya İstikrar ve İşbirliği Platformu kurulması için Türkiye'nin sonraki öneri sırasında Türkiye'nin eylemlerine övgüde bulundu. Rusya Cumhurbaşkanı, Gürcistan krizi, iki ülkenin Washington gibi dış güçlerin katılımı olmadan kendi başlarına da bu sorunlarıyla başa çıkabilecek beceride sahip olduklarını gösterdiğini belirtti. Türkiye, Washington’u atlayarak Kafkasya İstikrar ve İşbirliği Platformu kurulmasını teklif etti. Bu teklif, Türkiye’nin artık daha bağımsız bir dış politika izleme niyetini gösterdi.

Rusya’nın amacı, NATO'nun artan kuşatma politikasına karşı kendi ekonomik kaynaklarının kullanımıdır. Özellikle Washington’un, Polonya ve Çek Cumhuriyeti’nde Moskova amaçlı füze ve radar üsleri yerleştirme kararından sonra bu amaç daha ciddiye alındı. Obama Yönetimi Bush “füze savunma” politikasını devam edeceğini belirtti. Washington, aynı zamanda Polonya’da, belli ki Almanya’ya yönelik değil, ama Rusya’ya yönelik ABD’nin Patriot füzeleri yerleştirmeyi kabul etti.

Gül'ün ziyaretinin ardından, Türkiye'de bazı basın mensupları, etiket olarak geleneksel Türk-Amerikan ilişkileri için kullanılan, Türk-Rus ilişkilerinin de bir “stratejik ortaklık” olarak nitelendirdi. Gül’ün ziyaretinden sonra Medvedev de Türkiye'ye somut işbirliği önerileri ile gidecektir. Türk-Rus işbirliği, ABD’nin Avrasya bölgesinde son zamanda sergilediği yanlış dış politikalar sonucunda, bu bölgede ezici etkisini git gide kaybettiğini bize göstermektedir.

Washington’un şimdi Halford Mackinder “kötü kâbusu” ile karşı karşıya gelme zamanı gelmiştir. Macknder, 20.yüzyılın İngiltere'nin ve 1945’ten sonra ABD’nin de jeopolitik stratejisinin “babası” olarak kabul edilmekte ve Avrasya’da büyük güçlerin arasında işbirliğini engellemesinin önemini vurguluyordu…

Yazar: F. William Engdahl, 2009
©Tercüme: Maria Kaban
Kaynak: www.engdahl.oilgeopolitics.net

08 Aralık 2008

Dünya Enerji Piyasalarında Rusya'nın Konumu

Rusya ve Enerji Rezervlerin Oranı

Dünyada olan en büyük enerji kaynakların potansiyeli Rusya topraklarında bulunmaktadır. Dünya nüfusunda %3 gibi pay alan Rusya, global petrol rezervlerin %13’üne ve doğal gaz rezervlerin %34’üne sahiptir.
Dünya enerji üretiminde Rusya üretimi %12 pay almaktadır. Bugün Rusya ekonomisinde enerji sektörü en önemli, en dinamik ve en hızlı gelişen sektör konumundadır. İç üretimin ¼ payını alırken, sanayi üretimin 1/3, GSMH, ihracat, ithalat ve döviz gelirlerin ½ almaktadır.
Bu rakamlar her zaman uzmanlar için kritik temeli olmuştur. Günümüzde Rus Ekonomisi petrol, doğalgaz ve madenlere bağımlıdır ve büyüme ağırlıklı olarak bu sektörlerde gelişmektedir. Petrol ve doğalgaz ihracatına olan bağımlılık nedeniyle dünya piyasalarındaki değişmeler ve dalgalanmalar Rus ekonomisini oldukça etkilemektedir. Uluslararası piyasalarda petrolün ve doğalgazın fiyatı yükseldikçe ekonomideki büyüme hızlanmakta, fiyat düşüşlerinde ise ekonomi küçülmekte ve daralmaktadır. Rusya sahip olduğu doğal kaynaklar açısından dünya enerji piyasasının önemli ülkelerinden biri durumundadır. Dünyanın en büyük doğalgaz rezervine sahip olan bu ülke kömür bakımından dünyada üçüncü, petrolde ise ilk onda yer almaktadır.
Bununla bağlantılı olarak Rusya enerji sektörüne iki görev düşmektedir. Birincisi: enerji sektörün gelişme ve büyüme sağlaması. İkincisi: enerji sektörünün potansiyelini Rusya ekonomisi için verimli kullanılmasıdır.

Rusya’nın Yeni Enerji Politikaları
Rusya eskiden beri büyük enerji kaynaklarına sahip bir ülke olarak tanınsa da enerji alanındaki hâkimiyetinin ancak son dönemde başladığını söylemek mümkün. Rusya’nın özellikle gaz ve petrol ihracatını dış politikada bir araç olarak kullanmaya başlaması ve dünyada enerji ihtiyacının her geçen gün artması, bu hâkimiyetin ilk belirtileri oldu.
Ukrayna’daki renkli devrimin ardından Rusya ile bu ülke arasında yaşanan enerji krizinden sonra, enerji kaynaklarında yaklaşık yüzde 50 oranında Rusya’ya bağımlı olmalarının yarattığı tehlikeyi dikkate alan AB ülkeleri ise Rusya’ya alternatif arayışlara yöneldiler. AB ülkelerinin arayışları, henüz somut sonuçlar vermiş değil.
Orta Asya’daki enerji kaynaklarının Rusya’ya bağlanması, başta Norveç olmak üzere Kuzey Avrupa’da enerji kaynaklarının tükenmesi, İran’ın Batı ile sorunlar yaşaması, Orta Doğu’nun istikrardan uzak olması sadece Avrupa ülkelerini değil, ABD ile Asya-Pasifik ülkelerini de alternatifsiz bırakıyor. Nitekim Almanya ve İtalya gibi AB’nin ileri gelen ülkeleri, enerji alanında Rusya ile işbirliğine giderken, Çin ile Japonya da Rus enerji kaynakları için kendi aralarında mücadele veriyor.
Rusya ise, son dönemde geliştirdiği yeni projelerle, kendisine hâlihazırda bağımlı olan ülkelerin bağımlılık düzeylerini artırma çabasını sürdürüyor. Bu projelerin başında Kuzey Boru Hattı (Rusya ile Almanya’yı Baltık Denizi altından bağlayacak), Güney Akım (Rus gazını Bulgaristan, Yunanistan, İtalya ve diğer Avrupa ülkelerine ulaştıracak) ve Çin’e Rus gazını ulaştıracak iki ayrı boru hattı projesi geliyor. Moskova bir taraftan da, birçok ülkenin enerji altyapı şebekelerini ve enerji şirketlerinin hisselerini satın alıyor, birçok ülkede yer altı depoları inşa ediyor ve Güney Asya ile Güney Amerika’da da boru hattı inşaat projelerinde boy gösteriyor.
Rus enerji devi Gazprom’un son zamanlarda, Kazakistan ve Türkmenistan’dan sonra Azerbaycan, İran ve Afrika ülkelerinin doğalgazını satın almak ve böylece Batı’nın Rusya’ya alternatif bulma arayışlarını sonuçsuz bırakmak için atağa geçtiği görülüyor. Temmuz ayının başlarında Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Dmitriy Medvedev’in Azerbaycan ziyareti sırasında Rus yetkililer, Azerbaycan’a ilginç bir teklifte bulundular ve Azeri gazına Avrupa’nın verdiği fiyatı ödemeye hazır olduklarını bildirdiler. Azerbaycan, teklifle ilgili kesin bir cevap vermese de, Moskova’nın teklifinin Azerbaycan için kârlı olduğunu belirtmek gerekiyor. Zira teklif kabul edildiği takdirde Azeri gazının Avrupa’ya ulaştırılması için mevcut boru hatları kullanılacak ve Azerbaycan yeni yatırımlar yapmadan gazını aynı fiyattan Avrupa’ya ihraç etme şansına sahip olacak.
Diğer taraftan Moskova, Batılı şirketlerin İran’dan çekilmelerinden sonra, İran’da oluşan boşluğu da doldurmaya çalışıyor. Azerbaycan’dan sonra İran’ı da ziyaret eden Gazprom Başkanı Aleksey Miller’in İranlı yetkililerle, Güney Pars yatağının Rusya tarafından işletilmesi ve Gazprom’un İran-Pakistan-Hindistan Doğalgaz Boru Hattı’na katılması konusunda görüş birliğine vardığı biliniyor. İki ülke ayrıca, Şimal Azedegâh yatağında birlikte üretim yapma konusunda mutabakata vardılar.
Gazprom’un dikkatlerini çevirdiği bir başka bölge ise Afrika. Nitekim, Avrupa pazarında daha önceleri rakip olan Rusya ile Cezayir’in, son dönemde enerji alanında işbirliğine doğru ilerledikleri görülüyor. Gazprom ile Cezayir şirketi Sonatrach, Avrupa’daki faaliyetlerini koordine etme konusunda anlaşmaya vardılar ve Gazprom, Trans-sahara (Nijerya-Cezayir- Nijer-Avrupa ülkeleri) boru hattının inşasına katılmak istediğini belirtmiş bulunuyor. 2015 yılında faaliyete geçmesi planlanan bu boru hattıyla yılda 30 milyar metreküp Afrika gazının Avrupa’ya ulaştırılması bekleniyor.
Cezayir’in yanı sıra Libya’nın da Rusya ile enerji alanında işbirliğine hazır olduğu görülüyor. Temmuz ayının ortalarında Libyalı yetkililer, Gazprom yöneticilerinden, Libya’yı Avrupa ülkeleriyle bağlayacak yeni bir boru hattı inşa etmelerini ve Libya gaz ve petrollerini Rusya’nın pazarlamasını istediler. Boru hattının inşası konusunun bundan sonraki görüşmelerde gündeme gelmesi beklenirken, Gazprom yetkililerine göre, yıl sonuna kadar Rusya, Libya gazını satın almaya başlayacak.
Gazprom’un Cezayir ile faaliyetlerini koordine etmesi ve Nijerya ile Libya gazının akışını kontrol altına alması, Afrika gazına bağlı Avrupa’nın güney kısımlarını tamamen kendine bağlayacağı anlamına geliyor. Bugüne kadar Libya gazı, Avrupa ülkeleri için büyük Zengin enerji kaynaklarına sahip ülkelerin genellikle işletme ve pazarlama imkânlarının sınırlı olması, Rusya’nın bir diğer avantajı. Bütün bunlardan fazlasıyla istifade eden Moskova, yürüttüğü akıllı enerji politikası sayesinde sadece enerji alanında değil, siyasi alanda da küresel politikalarda söz sahibi olma yolunda ilerliyor. Önem arz etmese de, artan enerji ihtiyacı ve Libya’ya uygulanan ambargonun 2003’te kaldırılmasıyla birlikte, Libya gazının öneminin de yakın gelecekte Avrupa ülkeleri için artacağını tahmin etmek mümkün.
Gazprom; Kafkaslar, Orta Asya, Orta Doğu ve Afrika, yani gaz ve petrol yataklarının bulunduğu ve Rusya’ya alternatif olabilecek bütün bölgelerde enerji kaynaklarını ve boru hatlarını kendine bağlama çabasında. Gazprom’un Güney Asya ve Güney Amerika’da da benzer politikalar izlediği göz önünde bulundurulduğunda Rusya’nın sadece Avrasya coğrafyasında değil, bütün dünyada enerji alanında söz sahibi olmak istediği ortaya çıkıyor.
Bu yayılmacılığa karşı çıkan Batı, Rusya’nın politikasının gaz alanında da OPEC benzeri bir örgütün ortaya çıkmasına yol açmasından ve bu örgütte iplerin tamamının Moskova’nın eline geçmesinden endişe duyuyor. Bu endişeler yersiz olmamakla birlikte, Batı, Moskova’nın yayılmacılığını engelleme gücüne sahip değil. AB ülkelerinin ortak bir enerji politikası olmaması, özellikle “Eski Avrupa” ülkelerinin daha önceleri Rusya’yı by-pass ederek Orta Asya ve Orta Doğu gazını Avrupa’ya ulaştıracak Nabucco Projesi’nden çekilerek Rusya’nın ortaya attığı Güney Akım Projesi’ne katılmaları Moskova’yı rahatlatıyor. Avrupa’nın Rusya’ya bağlılığını azaltmasını isteyen ABD’nin kendisinin de Rusya’dan özellikle sıkıştırılmış gaz ithal etmesi Rusya’nın üzerinde baskı kurulmasını zorlaştırıyor. Ayrıca, zengin enerji kaynaklarına sahip ülkelerin genellikle işletme ve pazarlama imkânları son derece sınırlı durumdaki gelişmekte olan ülkeler olmaları, Rusya’nın bir diğer avantajı. Bütün bunlardan fazlasıyla istifade eden Moskova, yürüttüğü akıllı enerji politikası sayesinde sadece enerji alanında değil, siyasi alanda da küresel politikalarda söz sahibi olma yolunda ilerliyor.
(ASAM)

Rusya’nın BTC ile olan enerji alanında ilişkileri ve politikaları

Rusya için işbirliği ve ticari ilişkilerinde en önemli olan ülkeler -BDT ülkeleridir. RF Başkanı D.Medvedev’in belirttiğine göre, Rusya BDT ülkelerine olan dış politika yönü değişmeyecektir.

Azerbaycan kendi stratejik ve jeopolitik konumu ile, zengin petrol ve doğal gaz kaynakları ile bölge içinde güvenlik ve sürdürülebilir kalkınma için önemli rol oynamaktadır. Dışarıdan Azerbaycan’a yoğun ilgi karşısında Rusya kendi ekonomik ve güvenlik çıkarları korumak için tartışmasız Rus-Azerbaycan ilişkileri geliştirmek ve sağlama almak isteyecektir. Son dönemde imzalanan birçok yeni iki taraflı anlaşmalar barış ve stratejik işbirliğine yöneliktir. Azerbaycan Başkanı İlham Aliyev’in sözlerine göre son dönemde Rusya ve Azerbaycan arasında ilişkilerin yoğunlaştırma süreci yaşanmaktadır.

Türkmenistan son yıllarda ülkenin ekonomik gelişimini sağlamak için kendi zengin doğal gaz kaynakları ile dünya ticaretine açılmaya çalışıyor. Dünya enerji sektöründe yabancı işbirlikleri oluşturma arayışı sürecinde Türkmenistan karşısına en yakın ve en büyük komşu ülkelerinden olan Rusya çıkıyor. 2025 yılına kadar Türmenistan doğal gazını Rusya’ya satacak. İki başkan da ülkelerin barış, terörle mücadele ve bölgesel güvenliği için işbirliğine önem verdikleri belirttiler.

Kazakistan ve Rusya son yıllarda bölgesel güvenlik ve enerji alanlarında sürdürdükleri yoğun işbirliği, BDT ülkelerin entegrasyon sürecinin gelişimini de olumlu etkilemektedir.

BDT ülkeleriyle iyi ilişkileri geliştirmek için RF gerçekleştiği çeşitli girişimler Rusya Hükümetinin BDT’ye verdikleri önemi yansıtmaktadır.

Son dönemde gerçekleşen kriz ortamında ise Rusya Devlet Başkanı Dimitri Medvedev, Bağımsız Devletler Topluluğu'na (BDT) üye ülkelere, dünyadaki mali krize karşı birlikte hareket etme çağrısında bulundu. Medvedev, Kırgızistan'ın başkenti Bişkek'te, Kırgızistan Devlet Başkanı Kurmanbek Bakiyev ile düzenlediği toplantıda, Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin dünyadaki mali krize karşı önemli kararlar aldıklarını hatırlatarak, BDT ülkelerinin de, mali krizden etkilenmek istemiyorlarsa mutlaka birlikte hareket etmek zorunda olduklarını söyledi.

Rusya’nın Türkiye ile enerji alanında ilişkileri ve politikaları

Rusya'nın son dönemde ortaya attığı projelerin neredeyse hepsi, Türkiye'de “Türkiye karşıtı” projeler şeklinde değerlendirildi ve “Türkiye yine by-pass edildi” şeklinde yorumlandı. Hâlbuki Ruslar, Türkiye ile aynen ticaret, turizm ve diğer alanlarda olduğu gibi enerji alanında da işbirliğine hazırdılar. Ancak bir taraftan Türkiye'nin Rusya'ya doğal gaz konusunda yüzde 65 oranında bağımlı olması ve bu bağımlılığın tepkilere yol açması, diğer taraftan ise AB ve ABD'nin Türkiye'ye Rusya ile işbirliği yapmaması yönünde baskı uygulamaları ve enerji alanında verilen Soğuk Savaş'ta “Batı cephesinde yer almasını” istemeleri, Türkiye'yi Rusya ile işbirliği yapmaktan vazgeçirmiştir.
Türkiye'nin de son aylarda enerji alanında atağa geçtiğini söylemek mümkündür. Türkiye bir taraftan İran ile İran ve Türkmen gazının Avrupa'ya ihracatı konusunda bir ön mutabakata varırken, diğer taraftan da Azerbaycan ve Irak ile işbirliğini öngören görüşmeler gerçekleşmiştir. Nitekim, Azerbaycan ile varılan ön mutabakat da hayata geçirildiği takdirde Azerbaycan gazı da Türkiye ve Yunanistan üzerinden Avrupa'ya ihraç edilecektir. İran, Türkmenistan ve Azerbaycan gazının Türkiye üzerinden Avrupa'ya ihraç edilmeye başladığı takdirde, gerçekten de Türkiye “enerji koridoru” olma yönünde büyük bir adım atmış olacaktır. Bu bağlamda enerji kaynaklarına sahip ülkelerden ziyade Türkiye, Rusya'nın enerji oyunlarını kısmen de olsa bozacaktır.
Türkiye ile Rusya'nın enerji alanında karşı karşı kalacağı bir başka konu ise Irak petrolüdür. İşin ilginç tarafı, Moskova ile Ankara aynı günlerde farklı Irak yetkililerini ağırlayarak, enerji alanında işbirliği olanaklarını konuşmuşlardır. Moskova, Irak'daki petrol kuyularının işletilmesinde Lukoyl, Rosneft, Zarubejneft ve Neftegazeksport gibi Rus şirketlerinin yer almasını talep etmekte, bunun karşılığında da Irak'ın Rusya'ya olan 10 milyar dolarlık borcunun tamamen veya kısmen silinmesini teklif etmektedir. Şimdi ise Ruslar, yeniden Irak'a “dönmek” istemektedirler.
Türkiye nükleer enerji konusuyla 50 yıldan beri ilgileniyor. Daha önce nükleer santral kurmak için açılan üç ihale, başarısızlıkla sonuçlandı. Son ihale için 13 şirketin teklif aldı, yalnız Türkiye’nin ilk nükleer santral projesinin dördüncü kez yapılan ihalesine sadece Rus Atomstroyexport ve Inter Rao ile işadamı Turgay Ciner’in şirketi Park Teknik’in oluşturduğu grup teklif verdi

Rusya ve Dünya Enerji Sektörü
2000 yıllarından itibaren dünyada petrol tüketimi %7,5 artış gösterdi. Tüketim lideri- Asya-Pasifik bölgeleri olmuştur. Avrupa ve BDT ülkeleri ise hem Asya-Pasifik Bölgesinden, hem de Kuzey Amerika’dan geridedir. Avrupa- Rusya’nın en önemli petrol alıcısıdır.
Bugün dünyada petrol tüketim miktarın %70 gibi payı gelişmekte olan ülkeler almaktadır. Onların içinde lider olan- Çin, 5 yıl içinde 94 milyon ton yıllık tüketimi arttırıp, dünyada petrol tüketim miktarında %31 artışa neden oldu.
Gelişmiş ülkeler ise %29’luk artış getirdiler. Onların arasında lider olan ABD’dir. Japonya, Almanya ve İtalya ise petrol tüketimi azalttılar. Avrupa’da ise tüketim artışı sağlayan ülkeler: İspanya, Macaristan, Polonya ve Hollanda.
2003 yılından sonra üretici ülkeler bütün üretim ve ihracat kotalarını kaldırıp artan talebi karşılamaya çalıştılar. Rusya’da, Suudi Arabistan’da ve diğer ülkelerindeki üretim artışı; Kuzey Denizi’nde, Venezüella’da, Irak’ta ve Endonezya’daki üretim azalışı genel durumu dengeledi. Bazı ülkelerinde olan üretim azalmaların sebepleri askeri, politik ve teknolojik nedenlere bağlayabiliriz.
2000-2004 yılında Rusya dünyada en büyük petrol üreticisi konumunu aldı. OPEC’ ten 3 kat daha fazla üreten Rusya, böylece dünyada petrol sektöründe en önemli stabilizatör duruma geldi.

Rusya’da Gelecekte Üretim Tahminleri


2020 yılına kadar Rusya’da petrol üretimi 550–590 milyon ton/yıl üretim tahmin edilmektedir ve bunu özellikle yeni yatakların devreye alınması ile gerçekleştirecektir.
Şimdiye kadar Rusya’da 3 binden fazla petrol yatakları keşfedilmiş ve bunların yarısı işletilmektedir. Genelde bu kaynaklar karada bulunuyorlar. %90 doğal gaz rezervlerin ve petrolün yarısı Ural ve Batı Sibirya’da bulunmaktadır.
Uzun vadede Doğu Sibirya’da ve Uzak Doğu’da olan rezervler de işletmeye alınacak, özellikle sosyal-ekonomik açıdan baktığımızda Rusya’nın Asya ve Uzak Doğu’da stratejik politikaları göz önünde bulundurduğumuzda bu bölgeler büyük önem kazanacaktır.
Sahalın yarımadası, Barents, Baltik ve Hazar Denizleri- petrol ve doğal gaz açısından çok önemli bölgelerdir.
Rusya’dan ihracat miktarı hem üretime, hem de iç talebe bağlıdır. Tahminlere göre 2010 yılına kadar Rusya’da üretim artış hızı tüketim artış hızını geçecektir. Sonuç olarak da 2010 yılına kadar ihracat miktarı artacaktır. Sonra da ihracat miktarı sabit bir seviyeye ulaşınca, bu düzeyi koruyacaktır.

Enerji Transfer Sistemleri

Rusya enerji sektörün büyümesi büyük ölçüde Rusya’nın büyüklüğüne ve coğrafik konumuna bağlıdır. Coğrafik olarak Rusya 3 tane piyasaya bağlıdır: Avrupa, ABD ve Asya- Pasifik Piyaslarıdır.
Rusya’nın enerji stratejisinde bu bağlamda yeni güzergâhların geliştirilme planları bulunmaktadır. Avrupa’ya daha çok ihracat yapabilmesi için BTC boru hattı mevcuttur, Baltik Boru hattı ve Primorsk Limanı (62 milyon ton/yıllık) Uzak Doğu piyasasına ulaşabilmek için Tayshet-Pasifik Okyanus boru hatların sistemi mevcut( 80 milyon ton/yıllık)
ABD piyasasına çıkabilmek için uzun vadede Batı Sibirya- Barents Denizi transfer sistemi kurmayı amaçlamaktadır. Bu sistemin potansiyeli 80 milyon ton/yıl planlanmaktadır.
Bunun yanında Kazakistan’dan Hazar Denizi’nden petrol transferin büyümesi beklenmektedir( 67 milyon ton/yıl),günde 1,3 milyon varil.
Sonuç olarak bütün bu sistemlerin devreye girmesi ile birlikte 2010 yılına kadar Rusya transfer kapasitesi 303 milyon ton/yıl (6,1 milyon varil günde) ulaşacağını tahmin edilmektedir.
Rusya Petrol Şirketleri transfer sistemlerini kendileri geliştirmektedirler. Mesela “Lukoil” Hazar Denizi’nden İran’a petrol transfer etmektedir, “ Rosneft” ise Murmansk’a Kuzey Deniz yolu ile ulaştırmaktadır.
Rusya Transfer Sisteminin gelişmesi aynı zamanda da dünya piyasalarına petrol ihraç miktarları hem arttıracaktır, hem de güvenilir hale getirecektir.

Rusya’nın İç ve Dış Enerji Piyasaları
 Dış Piyasa
Rusya’nın en önemli petrol alıcısı Avrupa’dır. Şuanda Rusya’nın petrol ihracatının %93 oluşturmaktadır. Bu oran içine Batı ve Kuzey Avrupa, Akdeniz ülkeleri ve BDT ülkeleri de girmektedir.
Asya-Pasifik bölgelere olan ihracat devamlı artış göstermektedir. Bu piyasada önemli pay Çin almaktadır ve önemsiz miktarda ABD bulunmaktadır.
Gelecekte de Avrupa en büyük alıcı konumunu koruyacaktır. Rusya Avrupa’ya petrol ihracı devam etmekle birlikte, ABD, Asya ve Uzak Doğu pazarın payını da arttırmayı planlamaktadır.
 İç Piyasa
Rusya Dış tüketicilerin yanı sıra iç tüketimi de karşılanmaktadır. İç tüketim payı üretim içinde 1/3 almaktadır. Enerji ihtiyaçlarının tamamen karşılanabildiği halde, Rusya iç piyasalarında da fiyatlar dünya fiyatlarını takip etmektedir. Genel balansı vergilendirme politikalarıyla sağlanmaktadır.

Rusya Enerji Kaynakların Durumu

 Elektrik

2007 yılında Rusya’da toplam elektrik arzı 997,3 milyar KW/sattır. Elektrik tüketicileri bu şekilde dağılım göstermektedir: sanayi- %36, TEK- %18, konut-%15, kaçak- %11,5. 2003 yılında Rusya’da elektrik sektöründe rekonstrüksiyon süreci başlamıştır. 2007 yıldan itibaren Rusya elektrik sektöründe en önemli yabancı oyunculardan Alman firması E.ON ve İtalyan firması ENEL

 Nükleer
Nükleer enerji kaynakları ve teknoloji potansiyeli doğal gaz potansiyelinden düşük olduğu halde, Rusya’nın Avrupa Bölgesinde büyük önem taşımaktadır. Özellikle Kuzey-Batı bölgelerinde elektriğin %42’ye kadar nükleer santrallerde üretilmektedir.Genel olarak ise 2007 yılına kadar toplam üretildiği enerji miktarı 158,3 milyar KW/saat. Bu bütün enerji sisteminde % 15,9 pay almaktadır.
 Hidroenerji
Teorik olarak ülke 2295 milyar KW/saat hidro enerji potansiyeli bulunmaktadır. Bunun içinde 852 milyar KW/saat ekonomik olarak kanıtlanmıştır. Yalnız potansiyelin büyük bölümü Doğu Sibirya’da ve Doğuda bulunduğu için elektrik transfer zorluğu açısından yalnızca o bölgelerdeki sanayiler yararlanabilmektedir.2007 yılında hidro santrallerde üretildiği elektrik miktarı 177,7 milyar KW/saat. Toplam enerji payında % 17,8 gibi bir yer almaktadır.
 Petrol ve Gaz
90’lı yıllarda Rusya enerji sektörün temeli olan petrol ve gaz sektörü hızlı bir şekilde özelleştirildi. En önemli rezervler farklı sebeplere dayanarak özel firmalara geçti. 1997 yılında Rusya elinde bulunan firmaların sayısı az değildi, ama bu firmalar küçük ve verimsiz idi. Petrol fiyatlarında artışıyla birlikte devlet bu durumu düzeltmek istedi ve 2003 yılında “Yukos” adlı büyük özel petrol şirketi “Rosneft” adlı devlet şirketi ile alındı. Daha sonra, 2005 yılında, devlet şirketi olan “Gazprom” özel olan “Sibneft” şirketini satın aldı. Sonuç olarak 2004-2007 yılları arasında Rusya devleti toplam enerji sektöründe %16,41 payından %40,72 payına çıkmayı başardı.
Rusya enerji sektörünün temeli olarak, doğal gaz kalmaya devam ediyor.2005 yılında 590 milyar metre küp gaz çıkarıldı. İç tüketim miktarı 386 milyar metre küp ise yarısından fazlası gibi bir pay almaktadır. Toplam rezervler 47,82 trilyon metre küp ve ihracat miktarı 187 milyar metre küptür. İç boru hatları olan: “Orta Asya-Merkez”, “Kuzey Işık” ve “Kafkasya- Merkez” ve Avrupa’nın en büyük doğal gaz deposu olan “Kasimovskoe”(8,5 milyar m3) Rusya’da transfer güvenilirliğini arttırmaktadır. Bunun yanında 218’den fazla gaz istasyonları bulunmaktadır.
Doğal gazdan sonra önem açısından petrol sektörü gelmektedir. 2005 yılında 110 milyon ton petrol sadece iç piyasalarda tüketilmiştir. Bu toplam enerji tüketimi içinde %20 payı içermektedir. Ülkede 41 tane rafineri tesisi bulunmaktadır, toplam potansiyeli 300 milyon ton.Ama bir çok tesislerde teknoloji yetersiz ve eskidir. 2006 yılında 255 milyon ton bu rafinerilerinde işletilmiş.2007 yılında toplam karbon rezervleri 9,5 milyar ton ve ihracat miktarı 330 milyon ton/yıl ulaşmaktadır.
Rusya’nın en büyük petrol şirketleri:
Devlet: Rosneft, Transneft ve Gazprom
Özel: Lukoil, TNK-BP, Surgutneftegaz, Tatneft

RF Hidrokarbon Kaynakların Üretim ve Tüketimi 2006
(milyon ton eşdeğer petrol)
Petrol Doğal Gaz Kömür
Toplam Üretim 687,1 757,3 200,9
İhracat 355,3 234,1 64,2
İç tüketim 325,4 512,5 138,1
Kaynak: www.gks.ru/bgd/regl/b07_13/IssWWW.exe/Stg/d03/13-13.htm
Rusya istatistik Kurumu verilere dayanarak hazırlanmıştır.

 Kömür
Kömür sektörü biraz daha az öneme sahiptir, 2005 yılında enerji üretiminde %18 pay alarak 148 milyon ton kömür üretmiştir. Kanıtlanmış rezervler 2006 yılında 157 milyar ton ve ihracat miktarı 80 milyon ton/yıl.
En büyük kömür şirketleri:
Suek, Kuzbassrazrezugol, Yujkuzbasugol”,”Yujniy Kuzbass”
 Yenilenebilir enerji
Yenilenebilir enerji Rusya’da hemen hemen yok denecek düzeydedir. Büyük potansiyele sahip olmasına karşın, diğer ülkelere göre Rusya bu sektörü geliştirememiş. Bunu doğal gaz bolluğuna bağlayabiliriz.

Kaynaklar

1. T.C Moskova Büyükelçiliği Ticaret Müşavirliği(www.musavirlikler.gov.tr)
2. Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi (www.asam.org.tr)
3. RF İstatistik Kurumu (www.gks.ru)

Hazırlayan: Maria Kaban

02 Eylül 2008

Rusya'nın Yeni Stratejik Oyunu

Son dönemde gerçekleşen kritik olaylar; Rusya’nın Gürcistan’a saldırması, BTC boru hattının bombalanması, Türkiye’ye dönük yoğun Rus ilgisi ve özellikle enerji alanında işbirliği arayışı iki ülke ilişkilerinin geleceği açısından önemli sonuçlar doğurabilir …

BTC boru hattının ardından Şah Deniz ve Nabucco projelerinin geliştirilmesi, bu kez Hazar gazının da Batı’ya kendi kontrolü dışında akacak olması Rusya’yı ciddi anlamda endişelendirdi. Avrupa’nın özellikle 2006 yılındaki Ukrayna krizinden sonra çok daha aktif bir şekilde Rus gazına bağımlılıktan kurtulmaya çalıştığını anlayan RF, gerek AB gerekse diğer ülkeleri uyarmak amacıyla yeni bir stratejik güç oyunu başlattı. Bu stratejinin ilk ve en önemli hamlesi olarak Gürcistan’a müdahalede bulundu. Böylece tüm dünya Hazar bölgesinden AB’ye uzanan mevcut ve planlanan transit boru hatlarının, Rusya dışlandığı müddetçe potansiyel tehdit altında olduğu sinyalini aldı.

Yeni oyunda en kritik ayak kuşkusuz Türkiye’dir. Rusya açısından Türkiye ile ilişkilerin geliştirilmesi dünyanın diğer bölgeleri üzerindeki hakimiyeti de belirleyecektir. Rusya’nın bugüne kadar görülmemiş bir ilgi ile Türkiye’ye yönelmesinin nedeni budur. Özellikle son 2 yılda gerçekleştirilen yoğun diplomatik ziyaretler, Rusya’nın gelecek planlarında Türkiye’nin çok önemli bir yer tutacağına işaret ediyor.

Neden Türkiye önemlidir? Coğrafi ve stratejik konumu Türkiye’yi olayların merkezine getiren en kritik nedendir. Türkiye’nin hem büyük bir enerji tüketicisi olması hem de ana üretim ve tüketim merkezlerine yakınlığı Doğu-Batı enerji koridorunun tesis edilmesi sürecinde ülkenin en önemli kozudur. Hazar’dan AB’ye gidecek gazın miktarını kontrol altına alabilmek için Rusya’nın daima Türkiye ile aktif işbirliğine ihtiyacı olacaktır.

AB açısından hem Türkiye enerji arz hem de bu enerjiyi Batı’ya taşıyacak boru hattı güvenliğinin teminatıdır. Ancak, son zamanlarda Türkiye’nin Rusya ile yakınlaşması tıpkı ABD gibi AB’yi de tedirgin etmektedir.Doğal gaz ithalatının yaklaşık %65’ini Rusya’dan karşılayan Türkiye, acaba ne kadar bağımsız sayılabilir? Olası bir savaş durumunda Türkiye hangi tarafı tutacaktır? AB’nin farkında olduğu tek şey, AB tarafından yalnız bırakılan bir Türkiye’ye hızlı biçimde sahip çıkacak tek ülke Rusya’dır..

Türkiye AB yolunda ilerliyor görünse de Rus doğal gazına bağımlılık ve elektrik üretiminde ki payı % 50’yi aşan doğal gaz, her geçen gün Türk sanayileşmesi ve günlük yaşam açısından en kritik mal konumuna gelmektedir. Yerli enerji üretimi yok denecek kadar az Türkiye, alternatif enerjilere yatırım yapacak maddi güce de sahip değildir. Üstelik Rusya dışındaki kaynaklar güven vermemektedir.


Peki yakın gelecekte ne tür olaylarla karşılayabiliriz?

Rusya:
Enerjiden kaynaklanan politik baskı gücünü kullanarak Hazar Bölgesi ve Avrupa’da ekonomik egemenliğini kurmaya çalışacaktır. Özellikle AB ülkelerinin doğal gaz bağımlılığından yararlanarak, karşısına çıkan güçsüz ülkeleri ezmeye çalışacaktır. Bu stratejik oyunda Türkiye’nin rolü büyük olduğundan, Türkiye ile ilişkilerini daha uzun vadeli enerji gibi stratejik alanlara taşımak isteyecektir. Türkiye’den pozitif tepki gördüğü müddetçe, daha önce çeşitli politik ve ekonomik nedenlerle onay vermediği boru hattı projelerine (Nabucco, Samsun-Ceyhan vb) dahil olmayı, desteklemeyi gündemine alabilecektir.

AB:
Rusya’ya enerji bağımlılığının ne tür olumsuz sonuçlar doğurabileceğini çoktan anlamış bulunan AB, önümüzdeki dönemde yoğun bir şekilde alternatif enerji kaynakları ve yeni güzergahlar arayacaktır. Enerjide ortak bir politika geliştirip uygulamaya geçiremeyen AB, Rusya’ya bağımlılıktan bu kadar kolay kurtulamayacaktır. Eğer blok olarak Türkiye’ye ve Hazar bölgesine maddi anlamda destek vermezlerse Rusya’nın şartlarını kabul etmekten başka çareleri kalmayacaktır.

ABD:
ABD Rusya’ya karşı daima yıldırma politikası uygulayacak; ne ekonomik ne siyasi olarak güçlenmesine izin vermeyecektir. Rusya ve BDT ülkeleri içinde huzursuzluklar çıkarmaya çalışacaktır. Ama Rusya hükümeti eskisi gibi zayıf değildir. ABD Azerbaycan’a her zamankinden daha fazla destek verecek, boru hatlarının güvenilir olmasını sağlamaya çalışacaksa da, bu konuda ne kadar başarılı olunacağını zaman gösterecektir. Kaldı ki, Rusya kendi stratejisinden vazgeçmeyeceğini açık biçimde belirtmiştir.

Türkiye:
Türkiye, Rusya ile özellikle enerji alanındaki işbirliğini kendi çıkarları doğrultusunda geliştirmek zorundadır. Ancak, enerji arz güvenliğini sağlamlaştırmak için alternatif enerji kaynakları aramayı da mutlaka sürdürecektir. Sadece bir ülkeye bağımlı olmak her açıdan çok tehlikelidir. Bu ülke Rusya gibi bir oyuncu ise daha da dikkatli olmak gereklidir. Hiç kimsenin beklemediği bir anda Gürcistan’ı bombalayan ve yarın ne yapacağı kestirilemeyen bulmaca gibi bir ülke. Bunun için Türkiye’de karşılık olarak Rusya’yı kendine bağlamaya çalışmalıdır. Enerjide bağımlılık karşılığında, Türkiye’de inşaat ve tekstil gibi diğer önemli Rus sektörlerinde pazarı kontrol etmelidir.


Hazırlayan:Maria Kaban

16 Ağustos 2008

Rusya’daki ihtilaf Wall Street’i endişelendiriyor

New York Times: Rusya’daki ihtilaf Wall Street’i endişelendiriyor

15.08.08.
Geçen ay RF Başkanı Vladimir Putin birkaç cümleyle Rus metalürji firması “Meçel” senetlerin değerini toplam 6 milyar dolar olarak düşürmeyi başardığı zamanda Rusya’nın bütün yatırımcıların kendileri için bir “not” aldılar, 15 ağustosta yazıyor New York Times.
Ve şimdi, Rusya ve Gürcistan arasında geçen askeri çatışmasından bir hafta sonra, birçok Wall Street bankası yeniden bu zengin petrol kaynakları bulunan ülkesinde kendi menfaatlerin stabilizelerini tekrar gözden geçirmeyi başladılar. Onlar tabi hemen bütün yatırımlarını geri çekmeyi düşünmüyorlar, ama artık Rusya’daki ticaret karlı olsa dahi, çok risk taşıdığını düşüncesindeler.

Son haftalarda bazı yatırım bankaları yavaş yavaş menkul kıymetler borsasında, Putin eleştirilerin Meçel üzerinde oluşturduğu etkisine şaşırarak, senet işlemlerini durdurmayı başladılar. Aynı zamanda TNK-BP firmasının Amerikan yöneticisi, Rusya ve Rus ortakların tarafından oluşturulan baskılarına dayanamayıp gitmesi de onları korkuttu.

Wall Street firmaların finansal yöneticileri, isimlerini gizli kalmasını arz ederek, artık Rusya güvenirliği konusunda kendilerine sorular sormayı başladıklarını itiraf ettiler.

ABD yatırım bankalarından bir tanesinin Genel Müdürü: “Biz tabi ki bir kontrol olacağına hazırız, ama bütün sorun belirsizlikte. Rusya şuan finansal piyasaları için bir tehdit unsuru olarak karşımıza çıkıyor”,dedi.

Bu durum Rusya borsasına da yansıdı.Eğer daha önce yatırım aracı olarak çok çekici gibi görünen borsada son 2 ayda işlemleri %25 olarak azaldı.Bankalar da faaliyetlerini yavaşlattılar.Bankaların geliri haziran-temmuz döneminde 260 milyon dolar iken, temmuz-ağustos döneminde 148 milyon dolar oldu. Rus piyasalarında oluşan baskı kısmen Putin’ın hala eskisi kadar etkisi var mı diye, endişelerden kaynaklanıyordur.

BP ve onun güçlü Rus ortakların arasında uzun süren tartışma da korkuttu yatırımcıları. Daha önce en büyük Rusya petrol şirketlerinden biri olan Yukos’un yıkılışı hatırlandı ve Shell’in zayıflaması, zamanında en büyük yabancı yatırımcı olarak Rusya’da faaliyet gösteren. Perşembe günü Rus mahkemesi BP-TNK yöneticisi Robert Dudley’ye kararını açıkladı:2 yıl içinde Rusya’da hiçbir yerde yönetici pozisyonunda bulunamaz.

Tartışmasız, Batı bankaları Rusya’dan büyük kar sağlıyorlardı. 2005–2007 yılları arasında yatırım gelirleri %150 arttı ve Batı bankalar bu artışı doğal olarak devam ettirmek niyetindeydi.

Geçen hafta finansal toplumda dedikodu yayıldı, Gazprom yabancı yatırımcıları çekmekten vazgeçti ve Batı bankacılar Rus hükümeti ile endişelerini belirtmek için konuşmaya geldiler.

Ve bütün bunlar petrol fiyatların azalma ve dolar güçlendiği dönemde gerçekleşiyor. Rusya ekonomisinde petrol gelirlerinden kaynaklanan büyüme, bundan sonra soğuyacağı düşünülüyor.


Gürcistan olayından sonra Rusya imaji Batı gözlerinde büyük zarar gördü. Ve Rusya bunun farkında. 2 hafta önce, Medvedev uzun konuşma yaptı ve bu konuşmasında artık ticaret üzerinde baskı oluşturmasına bir son vermesi gerektiğini belirtti.

Bunun yanında Rusya’da uzun süreden beri çalışan yabancı bankalar, bu durumu olağan bir şey gibi algılıyorlar ve panik yapmamaya davet ediyorlar. “Yeni bir durum değil bu, daha önce de karşılaştığımız bir durum”, diyor Credit Suisse Rusya, BDT ve Türkiye şubaların Genel Müdürü Fawzi Kyriakos-Saad.

Bazıları da şimdi ki karmaşayı 1998 yılı ile benzetiyorlar, ne zaman Rusya borçlarını inkâr etti. O zaman bazı Walt Street firmaları tamamen Rusya ile ilişkilerini kestiler. Merrill Lynch Başkanı ve Genel yöneticisi Gregory Fleming, piyasadan çıkış ve giriş konusunda acelece kararlar almaması gerektiğine inanıyor. Ama bir ara verilebilir ve gelecekte olabilecek sonuçları düşünülebilir, gelecek hafta için de, gelecek 2 yıl için de.

Kaynak: www.oilru.com
Tercüman: Maria Kaban

15 Ağustos 2008

Rusya’nın Gürcistan’a darbesi boru hatları gücünün göstermesidir.

The Washington Post:

Rusya’nın Gürcistan’a darbesi boru hatları gücünün göstermesidir.

14.08.08.

RF Başkanı Vladimir Putin, BP Rus Ordu kontrolünde olan Gürcistan topraklarından geçen boru hattını kapatma kararından zarar görmediği görünüyor. Bu karar asker birliklerini sınır ötesine transfer etmek için zaten onun hedefleri arasında idi, yazıyor The Washington Post.

Putin herkesten daha iyi anlıyor, petrol ve doğal gaz Rusya için eski politik statünün, ekonomik kalkınmanın ve ayna zamanda Rusya yönetim sisteminin ve anahtar ekonomi sektörlerinin üzerinde kendi kontrolünü sağlamasının tek yoludur. Özellikle petrol ve doğal gazdan sağlanan gelir RF askeri masraflarını finanse etmektedir ve aynı zamanda Eski Başkanın hala politik ve ekonomik direksiyonunu elinde tutmasına imkân tanımaktadır.

Biraz boru hatlarının tarihinden bahsedilmek gerekirse, 1999 yılında, Putin hükümetin merdiven basamaklarından tırmanırken, BTC boru hattı inşa etmeye karar verilmiş. Bu proje Azerbaycan için petrolün transferini Rusya toprakları üzerinden değil, Türkiye ve Gürcistan üzerinden Akdeniz Bölgelerine ihraç etmeyi sağlayacaktı.

Rusya kontrolünde bulunan BDT ve Batı’yı bir birine bağlayan bütün boru hatları sistemi sayesinde Rusya bu bağımsız devletlerin çıkarabileceği her petrol ve gaz miktarından kendine pay çıkarabilmektedir. Ama BTC projesi yoğun bir şekilde ABD ve Avrupa desteği ile hayata geçirilirken, Rusya’nın bu monopol statüsünü sarsarak, Kafkasya ülkelerine Batı firmalarından milyarlar dolar yatırım yollarını açmaktadır.

Yalnız BTC projesi inşaatı ancak Batı’nın Gürcistan, Azerbaycan ve Türkmenistan ki biliyorsunuz, Türkmenistan dünyada doğal gaz rezervleri açısından en önde gelen ülkelerden bir tanesidir, bu ülkeleri bağlayacak diğer hatlar inşaatların imkânları incelemeyi giriştiği zaman bitebildi. Onların amaçları yalnızca “enerji arz güvenliği” ya da zengin petrol kaynakların Batı Ülkeleri ile verimli kullanımı değildi, aynı zamanda Eski Sovyet Cumhuriyetlerinde demokrasinin kurulması ve Batı’ya uygun piyasa ekonomisinin kurulması hedef alınmıştı.

Zamanla onların ortak çabaları12 milyar dolar değerinde olan Nabucco projesinde merkezleşmiştir. Verdi operasından ismi alan bu boru hattı, gazı Hazar denizinden, Gürcistan, Türkiye, Bulgaristan ve Romanya’dan geçerek Viyana şehrine yakın bir terminale transfer edilecekti. Avrupa’nın zaten gaz ihtiyacının dörtte birini Rusya’dan karşıladığına ve Rusya-Almanya arasında Baltık Denizin altında geçecek olan kuzey yeni boru hattı ile birlikte bu payı arttıracağına rağmen, Avrupa liderleri yeni alternatif gaz kaynakları aramalara giriştiler. Bu aramaların ne kadar yerinde olduğunu 2006 kışında Rusya ve Ukrayna arasında gaz fiyatları konusunda geçen tartışma sonucunda, Rusya gaz akımını durdurması ile ortaya çıkmıştır. “Nabucco” hattı Bush için çok büyük önem kazandı, özellikle Devlet Genel Sekreter Yardımcısı Matt Bryza için ve Avrasya enerji sorumlusu olarak görevlendirilmiş olan Bush’un yakın aile dostu C.Boyden Gray için. Onlar aktif bir şekilde Azerbaycan liderlerine ilgi göstermeye başladılar.

Putin gayet yerinde Nabucco hattını Washington stratejisi olarak ve Rusya enerji gücünü sınırlayacak ve izole edecek bir unsur olarak algıladı. Devlet monopolisi olan Gazprom’un yardımı ile Putin “Güney Akımı” adlı yeni alternatif Kafkasya boru hattı projesini geliştirdi.


Birden Ruslar, daha uzun vadeli anlaşmalar elde etmek amacı ile Türkmenistan’a ve Azerbaycan’a önceden verdikleri fiyatlardan çok daha fazla rakamlar teklif etmeyi başladılar. İtalya ile ve onun petrol firması ENİ ile Avrupa ve Rusya’yı bağlayacak, Karadeniz altında geçecek ve Nabucco hattının bittiği yerde başlayacak olan yeni boru hattı inşaatı konusunda anlaşma imzalandı. Bunun yanında Rusya Bulgaristan’a, Sırbistan’a ve Macaristan’a çok avantajlı transit anlaşmalar teklif etti.

Enerji uzmanlarına göre, mesela Strateji ve Uluslararası Araştırmalar Merkezi Başuzmanı Ed Chow’a göre Nabucco projesi gerçek ekonomi projesinden ziyade, daha çok diplomatların hayali gibi idi. Bu projeyi öne sürenler ne transit ve gaz ihracı için anlaşmalar imzalayabildiler, ne de bu projeyi finanse edecek bir petrol şirketi bulabildiler. Şimdi de Rusya, başarılı askeri operasyonundan sonra Batı liderlerini ve yatırımcıları yeni boru hattının Gürcistan topraklarında güvende olacağı, ya da Kremlin kontrolü altında olmayacağı şüphelerine düşürdü. Bize tekrar hatırlattılar, Rusya Federasyonu çıkarlarını ve enerji monopolisini korumak için Putin insanların hakkındaki düşüncelerini de önemsemez, kanunların üstünlüğü ile de. Putin’ın Gürcistan’a karşı kullanıldığı metotlar yıkıcı ve korkunçtur, ama enerji aktiflerini elden almak için Yukos, Shell ve BP’ye karşı kullanıldığı metotlar da en az bunun kadar korkunçtu.

ABD ve Avrupa için bu davranışları Rusya komşu ülkeleri AB’ne ve NATO’ya alması konusunda ne kadar tehlikeli bir durum olduğu güçlü bir uyarı olmalıdır.

Aynı zamanda Putin ile ilişkileri düzeltmek için, ona G7 içinde yer almasını, Dünya Ticaret Organizasyonunda üye olmasını ve 2014 yılında kış Olimpiyat oyunları yönetmesi gibi tekliflerin boşuna olduklarını hatırlattı. Evet, biz Tiflis’e askerlerimizi göndermeye şuan hazır değiliz, ama Rusya firmalarına Batı borsalarında para kazanmalarını, Batı enerji piyasalara çıkışlarını ve Batı firmaların alımında kendi ihracatından sağladıkları gelirle almalarını engellemeliyiz.

Vladimir Putin Batı’nın içini okuduğunu ve orda bizim ona, kendisinin bize olduğu ihtiyacından daha fazla olduğunu zannediyor. Bunun tersi olduğunu ona ispatlama zamanı geldi.

Kaynak:www.oilru.ru
Tercüman: Maria Kaban

24 Ağustos 2007

5574 sayili Turk Petrol Kanunu Hakkinda

5574 SAYILI TÜRK PETROL KANUNU HAKKINDA
TÜRKİYE PETROL JEOLOGLARI DERNEĞİ
GÖRÜŞLERİ

1954 yılında kabul edilen 6326 sayılı Petrol Kanunu geçmiş 52 yılda özellikle ülkemizin petrol ve gaz potansiyelini tespit etmek amacı ile yerli ve yabancı sermayenin petrol arama ve üretim faaliyetlerine ilgi duymasını sağlamak için bir çok değişikliğe uğramıştır. Bunların büyük bölümü aramayı teşvik edici nitelikler taşımaktadır. İki binli yıllara gelindiğinde Avrupa Birliği’ne aday ülkemizin mevzuatlarını AB normlarına uydurabilmek gayesi ile sürdürülen yasal düzenlemelerin son halkası olan Petrol Kanunu Tasarısı TBMM Genel Kurulunda 17.01.2007 tarihinde “Türk Petrol Kanunu” olarak kabul edilmiştir.


Kanun değişikliği önerisi genel gerekçesinde; “uygulamada kazanılan tecrübeler ve talepler ışığında, dünyadaki benzerlerine uygun olacak şekilde, yerli ve yabancı sermayenin petrol arama ve üretim faaliyetlerine daha fazla katılımını sağlamak için; işlemlerin sadeleşmesi, maliyetin azaltılması, yatırım indirimi ve vergi istisnası, transfer kolaylıkları gibi teşvik unsurlarını kapsayan arama ve işletme hak ve yükümlülüklerini günün koşullarına göre düzenleyen yeni bir düzenleme gerekliliği ortaya çıkmıştır” denilmektedir. Devamında ise “arama ve üretim yatırımlarının yerli ve yabancı yatırımcılar için rekabetçi, şeffaf ve istikrarlı bir ortam içerisinde yapılmasını, çalışmaların kanundaki amaçlar doğrultusunda hızlı, sürekli ve etkili bir şekilde sürdürülerek, ülkemiz petrol kaynaklarının biran önce değerlendirilmesini sağlamak amacıyla” bu yasal düzenlemenin yapıldığı ifade edilmektedir.

Genel olarak yasada devletin hükümranlık haklarından kaynaklana denetim ve sınırlamalarının kaldırıldığı, sektörde tam bir liberalizasyonun hedeflendiği, yabancı sermaye için avantajlı koşulların yaratıldığı ve arama-işletme hakları yerine daha çok üretim aşamasında teşviklerin abartıldığı görülmektedir. Yine Türk Petrol Kanunu ile “petrol ve gaz” Türkiye için stratejik olmaktan çıkarılmaktadır.





5574 sayılı Türk Petrol Kanunu ile;

1.6326 sayılı Kanunda bir petrol hakkının elde edilmesi için gerekli olan şartlar; Talebin Milli menfaatlere ve bu kanunun maksadına uygun bulunup bulunmadığı, evvelki faaliyetleri, tecrübesi, mali iktidarı ve müracaat sırası esas alınırken, 5574 sayılı Kanunda sadece başvurunun mevzuata uygun olması, başvuranın mali yeterliliği ve Kanunun amacını en kısa sürede yerine getirme özelliği aranmaktadır. 5574 sayılı Kanunla milli menfaatlerden, tecrübeden ve evvelki faaliyetlerinden vazgeçilmek suretiyle, stratejik öneme sahip olan petrol için herhangi bir şirketin dahi faliyette bulunmasının önü açılmıştır.
2.Yabancı devletlerin doğrudan ve dolaylı bir biçimde idaresinde etkili olabilecekleri şirketler ile yabancı bir devlet için, veya yabancı bir devlet namına hareket eden şahısların, petrol faaliyetlerinde bulunamayacakları, mülk edinemeyecekleri, tesis kuramayacakları hükmü, bu yasadan çıkarılmıştır. Böylece stratejik öneme sahip bir konuda, yabancı devletlerin belirleyici olmasının önündeki engeller de kaldırılmıştır.
3.6326 sayılı Kanunda 1 Ocak 1980’ den önce bulunan petrolün tamamı, bu tarihten sonra bulunan petrolün ise karalarda % 65’i denizlerde %55’i ülke ihtiyacına ayrılma zorunluluğu varken, bugün kabul edilen yasa ile şirketlere ürettikleri tüm petrolü ihraç etme imkanı sağlanmıştır. Stratejik öneme sahip bir ürün olan petrolün olağanüstü durumlarda kullanımının devletin kontrolü dışına çıkarılması ülke güvenliği açısından risktir.
4.Yine Milli Menfaatler başlığı altında yer alan “Bakan, milli emniyet veya hakkaniyetin gerektirdiği veya israfı önlemenin emrettiği nispette, mevcut kuyulardan kafi miktarda petrol üretmelerini petrol hakkı sahiplerinden isteyebilir,” maddeside yeni yasadan çıkartılmıştır.
5.5574 sayılı Kanunla Petrol İşleri Genel Müdürlüğü görevleri artırılmış, arama ruhsatnamesi başvuru esaslar ve ruhsatlandırma usulü esasları Madde-16 da açılanmasına rağmen İdareye “petrol açısından potansiyel olarak tespit ettiği sahaları ilanla açık artırmaya çıkarıp arama ruhsatı verme” yetkisi verilmiştir ki, bu durum Madde-16 daki tanımlamaya tamamen uymamaktadır.
6.5574 sayılı Türk Petrol Kanunu ile daha önceki yasada 18 petrol bölgesine ayrılan Türkiye, Kara ve Deniz olmak üzere iki petrol bölgesine ayrılmakta Karalarda 50000 hektar olan ruhsat alanları 100.000 hektara, denizlerde ise tek bir bölge iken 1.000.000 hektarlık ruhsatlara ayrılmaktadır. Eski yasada bölge bazında ruhsat sayısı sınırlaması mevcut iken yeni yasada bu sınırlama kaldırılmıştır. Ruhsat büyüklüğüne sınırlama getirilirken, sayısına sınırlama getirilmemesi ruhsatlandırmada tekelleşmenin önünü açabilecektir. Ruhsatlardaki sondaj mükellefiyetleri kaldırılmış, süreler ise uzatılmıştır bu durum yasanın çıkarılış amacının aksine tekelleşmeye yol açabileceği gibi artırılması hedeflenen arama yatırımlarının durma noktasına gelmesine sebep olacaktır. Arama ruhsatı uzatımı eski yasada keşif yapılmasına bağlı iken yeni yasada petrol bulgusu yeterli görülmüştür. Uygulamada petrol bulgusu Güneydoğu Anadolu bölgesinde açılan her kuyuda gözlenebilen bir olgudur. Bu durumun ruhsat uzatımında kullanılabilmesi yine arama faaliyetlilerine sekte vuracaktır. Ayrıca, ilk 5 yıl içinde programda kuyu yükümlülüğü konulmaması da aramacılığın en önemli ayağı olan sondaj sayısının azalmasını doğurabilecektir.
7.5574 sayılı Türk Petrol Kanununda arama ruhsatı alımında şirketler için iş programına göre yapılacak yatırımın % 2 si kadar teminat verilmesi zorunluluğu getirilmiş, arama tarihçesi boyunca elde edilen ve açık bilgi haline gelen verilerin para ile satılması gibi Kanunun hazırlanış gerekçesi ile uyuşmayan yaptırımlarda yer almaktadır.
8.6326 sayılı yasada işletme ruhsatı alanı 25000 hektarla sınırlandırılırken, mevcut yeni yasada bu sınırlandırılmada kaldırılmıştır, yalnızca hektar başına 1.00 YTL gibi cüzi bir ücret alınması getirilmiştir. Bu durumda işletme ruhsatı alımında şirketlerin suistimalinin önü açılmıştır. Çünkü, işletme ruhsatları 30 yıllığına tahsis edilmekte ve 10’ar yıllık sürelerle uzatılabilmektedir(Bu süre dünya ortalamasında 20 yıl civarındadır). Sadece üretim sahası için değil etrafında yapılabilecek aramalar içinde ruhsat alanı geniş tutulmak istenebilir. Üretim ruhsatı alınmasını takiben 1 yıl içinde inkişaf kuyusu açma yükümlülüğü kaldırılmış, üretime 1 yıl gerekçesiz ara verilmesinde eski yasada işletme ruhsatı düşürülürken, yeni yasada bu süre iki yıla çıkarılmıştır.
9.Arama aşamasında yatırımcı şirketlere ek yükümlülükler ve mali yaptırımlar sağlanırken, üretim aşamasında şirketlere abartılı imtiyazlar sağlanmıştır. Devlet hissesi 6326 sayılı yasada %12,5 iken, 5574 sayılı yasada Kara ve Deniz alanları için ayrı ayrı olmak üzere abartılı indirimlere gidilmiştir. Öyle ki, Türkiye’de arama yatırımlarını tamamen durdurmuş, sadece eskiden bulunmuş sahaları işleten yabancı petrol şirketleri lehine %70 oranında indirimlere gidilmiştir. (2006 sonu itibarı ile devlet hissesi yıllık 170 Milyon YTL iken, yeni yasa ile 52 Milyon YTL’ ye düşmektedir. Devletin 118 Milyon YTL gelir kaybı oluşmuştur.) Yasa düzenlemesi esnasında yapılan bu indirimin yanı sıra yasanın yürürlülük tarihinden önce keşfedilen üretim sahalarında sağlanan indirimlerin arama yatırımlarına aktarılması zorunluluğu getirilmeli idi. Deniz alanlarında ise arama faaliyetlerinin henüz yeni başlamış olması, yüksek maliyetli ve yüksek teknolojiye gereksinim duyulmasından dolayı bu alanlarda, su derinliğine ve üretim miktarına göre yapılan devlet hissesi indirimleri makuldür. 5574 sayılı Türk Petrol Kanunu’na son anda TBMM Alt komisyonunda kara alanlarında alınan Devlet hissesinin % 50’sinin çıkarıldığı ilin özel idaresine aktarılması ilave edilmiştir.(16 Şubat 2007 günkü Komisyon toplantısında İl Özel İdarelerine aktarım kaldırılmıştır).
10.Türkiye’de çalıştırılacak yabancı personel, ilgili yasalara tabi olmadan serbestçe istihdam edilecektir.

11.Petrol işlemi için yurt dışından getirilen gemi ve personel Kabotaj Kanunu’ndan istisna tutulmaktadır. Bu madde ile Kabotaj Yasası işlevsiz hale getirilmektedir.
12.5574 sayılı Türk Petrol Yasası PİGM oldukça büyük bir sorumluluk yüklemiştir. Bu nedenle kurumun teknik ve mali yönden güçlendirilmesi şarttır. Yasanın yürütme, onama ve denetleme ile görevlendirdiği kuruluş sektörde deneyim kazanmış uzman düzeyinde personelle takviye edilmelidir. Bu gün sektörde deneyim sahibi olmayan, mali yönden yetersiz şirketlere arama ruhsatnamesi verilmiş ise bu 6326 sayılı yasadaki boşluktan değil PİGM yasayı layıkiyle uygulamamasından kaynaklanmaktadır.

5574 sayılı Türk Petrol Kanunu ile Türkiye Cumhuriyeti’nin Milli Petrol Şirketine milli menfaatlerin korunması kapsamında tanınan ayrıcalıklar tamamen kaldırılmıştır. Milli Petrol Şirketimizin bütçeden alacağı sınırlı kaynak ile yüksek maliyetli arama ve üretim faaliyetlerini sürdürmesi istenmektedir. Uluslararası dev petrol şirketleri entegre yapıları ile kendi ürünlerini pazarlamakta ve bunlardan elde ettikleri kaynakların bir bölümünü de arama ve üretim yatırımlarına aktarabilmektedirler. 6326 ve 6327 sayılı Kanunun mülga olması neticesinde TPAO’nun statüsü belirsiz hale gelmiş, 6326 sayılı Yasa’da TPAO’nun devlet görev tanımının da kaldırılması ile yeni bir yasa ile statüsünün belirlenmesi zaruri olmuştur.

Dünya petrol ve doğal gaz rezervlarinin % 75’i Orta Doğu, Avrupa, Rusya ve Orta Asya ülkelerinde bulunmaktadır. Türkiye gerek coğrafi gerekse jeopolitik konumu ile bu fırsatı değerlendirmeye mecburdur. Türkiye, kara alanları içinde bir Orta Doğu, bir Rusya gibi petrol zengini ülke değildir. Gelecekte de, olması mümkün görülmemektedir. Denizlerdeki potansiyelini ise henüz tespit etme aşamasındadır. Tüm bu faaliyetleri sürdürebilmesi, bulunduğu coğrafya da oluşabilecek fırsatları değerlendirebilmesi için mutlaka güçlü, bilgili ve deneyimli bir Milli Petrol Şirketi’ne sahip olmak zorundadır. Bu gün gelinen noktada ülkeler enerji arzını karşılamada ulusal sınırları ile yetinmeyip Dünya genelinde bu taleplerini karşılamak için yeri geldiğinde savaşı dahi göze alabilmektedirler.

Sektörde uzun yıllara varan deneyimlerimiz neticesinde saptamış olduğumuz çekincelerimizin Kanun ve Yönetmelikler kapsamında düzenlenmesi zaruridir.

Saygılarımızla,
Türkiye Petrol Jeologları Derneği
Yönetim Kurulu

Kaynak:www.tpjd.org.tr

18 Ağustos 2007

OKUMANIZI TAVSIYE EDIYORUM!

Türkiye'de petrol gerçeği: Jeolog Dr. Sezgin Aytuna / 1. Bölüm
Temur Melik

Petrol Jeologu ve Petrol Arama Danışmanı Dr. Sezgin Aytuna Anlatıyor - 1 bölüm

MUTLU: Sayın Aytuna, petrol aramalarında büyük deneyime sahip bir uzman ve petrol jeologu olarak tanınıyorsunuz. Türkiye’nin altında petrol denizi var diyenlere kzıdığınınızı da biliyorum. Yönetmenimiz Ültanır’ın hazırlayıp yaptığı ve 2002 Haziran ayında Dünya ENERJİ dergisinde yayınlanan, daha sonra İngilizce’ye çevrilerek ABD’de ilgililere dağıtılan, “ Türkiye’de Petrol Aramaları ve Türkiye’nin Petrol Potensiyeli” konulu bir panelde görüşlerinizi okudum.

Sayın Özer Altan bey de o panelin panelistleri arasındaymış. O panelde, denizlerin en bâkir yerler olduğunuz söylemiştiniz. O günden bugüne yeni aramalar, çalışmalar yapıldı. Şu anda Türkiye’nin petrol jeojisini nasıl değerlendiriyorsunuz?

AYTUNA: Eğer bunu petrol aramacılığı açısında soruyorsanız son derece zor, karmaşık bir yapıya
sahibiz.. Niçin karmaşık bir yapı? Çünkü, Türkiye’de ispatlanmış petrol olan yer Güneydoğu Anadolu Bölgesi’dir. Bizim için başka yerlerde var ama ben bu bölgeye ağırlık veriyorum. Burası Arabistan plakası dediğimiz plakanın uzantısı ve sonu oluyor. Ve bu kuşak, Diyarbakır’ın kuzeyinden Antep’e doğru oradan da İskenderun’a doğru döner. Biz buna “Bindirme Kuşağı” diyoruz. Bunun güneyinde kalan kısım ve bizim Suriye-Irak sınırına kadar olan kısım Güneydoğu Anadolu Basenidir (Havza). Bu basen o kadar büyüktür ki, bu Suudi Arabistan’dan başlar Türkiye’ye kadar uzanır. Fakat maalesef İngilizler bunu bilerek ve kasten, sınırı öyle bir çizmişler ki bize jeolojik olarak, en karmaşık ve petrol ihtiva eden küçük yapılar kalmıştır. Tabi bunu o zaman, Atatürk nereden bilsin? Bilemez, teknik elemanı yoktu ve biz bu devirde bunun böyle olduğunu gayet iyi biliyoruz. Yapacak bir şey yok, elimizde olanı aramaya çalışıyoruz. Bu basen iki tane büyük tektonizma geçirmiş. Bir tanesi “Üst Kretase” zamanında bir tanesi de “Üst Miyosen” zamanında. Petrol Güneydoğu Anadolu’da, genellikle Üst Kretase dediğimiz yaşta oluşmuş olan “Mardin Kireçtaşları” içide bulunur. Bu bölgede % 50 şıkışma olmuştur yani biz ona “shortening” diyoruz. Yani tabakalar (yatay olarak) % 50 miktarda daralmış (sıkışmış) ve kıvrımlar meydana gelmiş bunun üzerine Miyosen’de bir kere daha tektonizma geçirmiş ve içindeki yapılar paramparça olmuştur bu yüzdendir ki Türkiye’deki (Güneydoğu Havzası) yapılar küçük küçüktür. Küçüklükten kastım 2 milyon varil maksimum 5-10 milyon varil net üretilebilir petrol içeren yapılarıdır. Ama bu durum, Kuzey Irak’ta, İran’da veya Arabistan’da minimum 500milyon varil ile 2milyar varillik yapılardır. Mesela Kerkük, dünyanın en büyük yapısıdır (10 milyar varil petrol);
150 km ye 10 km yani, 150x10km2 bir alandır. Bu yapı Türkiye ile mukayese edilirse; Türkiye’deki
sahalar onun için çok küçük bir yapılardır, yani 1- 2 milyon varillik sahalar. Onun için Türkiye’de petrol bulmak teknik olarak zor, yapılar çok küçük çünkü. Yani petrolün, Türkiye’de zor olmasının
nedenlerinden bir tanesi budur.

MUTLU: Soru::Kara ve Deniz alanlarını petrol potansiyeli açısından nasıl değerlendirirsiniz?
AYTUNA: Şimdi deniz alanları bana göre çok bâkir, özellikle Karadeniz. Karadeniz de biz ARCOTPAO olarak, ben o zaman ARCO Intenational Oil and Gas Company’de çalışıyordum, Batı
Karadeniz, Limanköy’de iki tane arama kuyusu açtık (Limanköy-1/2), denizin 850m su derinliğinde,
beklentimiz çok büyüktü!!. Beklentimizin büyük olmasının nedeni, ARCO’nun yaptığı hesaplara göre 3TCF, yani 80 milyar m3 gaz öngördük ama bu bir öngörüydü ve iki kuyu açtık bir şey çıkmadı. Bu işler böyledir. Şimdi Karadeniz’de bunun haricinde toplam 8-10 tane kuyu açılmıştır. Son olarak da BP, Doğu Karadeniz’de bir kuyu açtı. Orada da bir şey çıkmadı,150 milyon dolar bir para, gazete haberlerine göre gitti. Bizde ARCO zamanında Türkiye’de (1985-2000 arasında) toplam 70 milyon dolar harcadık.Yani petrol aramak çok pahalı bir şey. Ama Karadeniz’den ümitliyim, niye ümitliyim? Biz ARCO’da çalışırken TPAO ile beraber çok arazi gezisi yaptık, özellikle Zonguldak civarında, yüzeyde canlı petrol görüyoruz.Yani canlı petrol emaresi demek, yeraltından yüzeye çıkmış ve o bölgenin petrol ürettiğini veya hâla üretiyor olduğunu gösteriyor.....

MUTLU: Soru::Bir sızıntıdan mı söz ediyorsunuz?
AYTUNA: Evet sızıntılardan söz ediyorum.Karadaki sızıntılardan bahis ediyorum. Ama küçük küçük, o bize bir emare olduğunu gösteriyor. Karadeniz’de yine Zonguldak civarında çok güzel anakaya var.
Biliyorsunuz petrolün meydana gelmesi için önce 1) anakaya lazım, anakayadaki petrol, yeraltında
ısınınca (yani olgunlaşınca) basınçla sıkışacak ve (migrasyon) 2) göç edecek, bir yerde 3)
kapanlanacak, dolayısıyla orada bir 4) rezervuar kayada olması lazım, aynı zamanda onunda
üzerinde bir 5) örtü kayada olması lazım. Bunların hepsini biz yerbilimciler dışardan (yüzeyden)
indirekt yöntemlerle bulmaya çalışıyorsunuz: sismik gibi, jeolojik harita yapımı ve jeokimya gibi veya
daha önce açılan kuyu bilgileri gibi. Onun için bu bilgilerin bir arada geldiğini varsayıyoruz. Bu
bakımdan Karadeniz bâkir, açılan kuyularda gaz emaresi var fakat çok büyük bir keşif yapılmadı.
Karadeniz de yapılan sismik çalışmalarında, biz çok büyük yapılar görüyoruz. Yani yaptığımız
çalışmalarda çok büyük kapanlar var. Yani yapı, örneğin, 20kmx10km bunlar bizim için büyük yapıdır.

Yani test edilmesi gerekli kapanlardır. Yapı demek, biz ona teknik olarak antiklinal diyoruz.
Antiklinal bizim için bir yapı, eğer siz böyle bir yapıyı sismikte saptadıysanız ve etrafında/altındada
anakaya varsa, burada petrol olabilir tahminiyle kuyu açıyorsunuz.. Bir takım adamlar televizyona
çıkıyorlar, uzaydan petrol buluyorlar, palavra. Böyle bir şey olamaz. Uzaydan sadece petrol sızıntısını görebilirsiniz, zaten biz onların yerlerini Türkiye’de biliyoruz. Yeni bir sızıntı bizim için çok önemli bir bulgu ama bir şey ifade etmiyor. Sızıntının yanında kuyu açın yüzdeyüz kuru çıkar. Çünkü, o sızıntılar, direkt yeraltıdaki izdüşümünden gelmiyor ki. Petrol, yeraltından bir yerlerden geliyor. Bu sızıntı, faylar ve çatlaklar (eklemler) sayesinde değişik yönlerden geliyor.Yani sızıntının tam altında petrol olmayabilir ama o bölgenin petrol ürettiğini gösterir. Onun için Türkiye’de özellikle Karadenizde gaz ve petrol bakımından ümitliyiz. Ama kuyu açmadan hiç kimse bunu söyleyemez.

MUTLU: Soru::Sizce Türkiye’de büyük petrol kapanları bulunabilir mi?
AYTUNA: Hayır bulunamaz.Yani şöyle bulunamaz. Yanlış söylemeyeyim. Karada bildiğimiz çok büyük yapılar yok, Güneydoğu Anadolu dahil. Ama denizde durum daha farklı, mesela şu anda Orta
Karadenizde (Samsun’un 100km Kuzeyi) bir Androsof rift (yükseltisi) dediğimiz “Androsof”, bir Rus
tabiridir, bir yükselim var, yani bir yapı/kapan var, bu yapı çok büyük, çok çok, büyük belki 50kmx20km (?), belki dahada büyük bir yapı!.Bu yapıyı bugüne kadar kimse test etmedi. Çünkü su derinliği, 2000m. Şu anda TPAO, Petrobras ile (Brezilya Milli Petrol Şirketi) bir anlaşma imzaladı. Bu yapıyı inşallah 2008’de delecekler. O yapılardan ümitliyiz ama sadece ümitliyiz .Yani kimse baştan burada yüzdeyüz petrol var diyemez. Ama karada, çok test edilmiş yapılar var. Ama karadaki yapılar küçük, dediğim gibi 2-3 milyon varillik, küçük küçük sahalar. Jeolojik olarak, kara alanlarında ki yapılar küçük.

MUTLU: Soru::Türkiye’de petrol aramak ne kadar riskli?
AYTUNA: Bu Türkiye’de değil dünyanın her yerinde risklidir. Ama örneğin Türkiye’de genel kabul
görmüş kurallara göre petrol bulma şansı %10 dur.

MUTLU: Soru::İtalyan Eni Şirketi petrol bulma oranını % 60 lara kadar çıkarmış....
AYTUNA: Şimdi bu şansı şirket yükseltemez, o şirketin kuyu açtığı bölgeyle/ülkeyle ilgilidir. Örneğin,
benim Kuzey Irak’ta, petrol bulma şansım % 50 dir. Kuzey Irak’tan bahis ediyorum. Çünkü Kuzey
Irak’ta, ispatlanmış petrol kapanlar tarif edilmiştir. Ama Türkiye için aynı şeyi söylemek imkansız.
Türkiye için bu laf geçerli olamaz. Bu işin dünyada ortalaması %10 dur. Örneğin BP çok büyük bir
şirket, Doğu Karadeniz’e 150 milyon dolar para harcadı. Bir umudu vardı ve harcadı ama bir şey
çıkmadı. Yani Eni açısından, o da aynı hatayı yapar, hata değil de, o da bulamaz yani bu % 60 ülkeye göre değişir. Ama Libya’da % 50 doğrudur,Kuzey Irak’ta doğrudur,Türkiye’de doğru değildir.

MUTLU: Soru::Yeni çıkan petrol yasası ile ilgili bir MUTLU: Soru:m var.Devlet hissesi oranları % 2 ile % 12 arasında sınırlandırılmış.Siz bu oranları,bu risk faktörü ile birlikte nasıl
değerlendiriyorsunuz?
AYTUNA: Bence bu kanunun bazı olumlu ve olumsuz maddeleri var benim açımdan. Benim açımdan derken, bağımsız bir petrol jeoloğu olduğum için. TPAO’da çalışmadım, tamamen bağımsız çalıştığım için, ben başka bir gözle bakıyorum bu işe. Türkiye’de risk fazla, ama aynı zamanda petrol bulma şansımız yüksek olabilir. Onun için bu Royalty (devlet hissesi), düşürmek bence avantaj. Biz Güneydoğuda ARCO-TPAO Ortak Girişimi olarak, üç tane petrol sahası bulduk (1990) ve bunlar hâla üretiliyor. Bulduğumuz sahanın, daha petrol çıktığı an % 12’si devletin, bu kanun gereği idi. Ama bu kanunun değişmesinde bence yarar var. Bu kanunu Cumhurbaşkanı veto etti. Bence, asıl veto edecek
konu bu değildi. İl Özel İdareye pay vermek kısmı, yani Belediyelerle pay vermek kısmı büyük
sakıncaydı.Yani o zaman, örneğin, siz Rüzgar Enerjisi üretiyorsunuz Bandırma’da, belediyeye pay
verirsiniz, Zonguldak’ta kömür işletiyorsunuz, Belediye pay alacak, olur mu öyle şey! Veya Keban’da
Barajı yaptınız Elazığ Belediyesine pay vereceksiniz. O zaman Türkiye’nin bütünlüğü kaybolur. Ama
Royalty kısmı, bence doğru. Çünkü denizle karayı birbirinden ayırıyor. Denizde ki maliyet karanın 10
mislidir. Karada bir arama kuyusu 4milyon dolara açarsnız, denizde bu minimumu 40milyon dolar.
Şimdi bu riske göre de denizde, Royalty dediğimiz devlet hakkı % 50’ye düşüyor.Yani oranlar % 2’den başlıyor, doğru, ama bu ürettiğiniz rakama göre değişiyor. Örneğin 500 varile kadar %2, 500-2000 varil arası %4 ve 10,000 varilden fazlası %12, artan ölçekte devam ediyor ama Türkiye’de daha öyle saha yok.Türkiye’de bulunan, en büyük sahada ki petrol miktarını söyleyeyim:yani kuyu bazında bulacağınız petrol miktarı 400-500 varil/gün geçmez. Yani bulacağınız petrolün genel ortalamasıdır. O da ilk altı ay, ondan sonra su miktarı yükselir yani petrolle beraber su üretirsiniz, suyu tekrar yeraltına basarsınız o vakit ürettiğiniz petrol miktarı, net 100-150 varil/gün düşer.Türkiye’nin potansiyeli bu ama denizler için umutluyum. Ama bunu kuyu açıp görmek lazım. Amerikalıların bir lafı vardır “seeing is believing” “görmek inanmaktır”. Ben dünyanın en iyi petrol jeoloğu olup atıp tutarım, kuyuyu açmadan hepsi hikaye. İşte ARCO, 3TCF yani 80milyar metreküp gaz bekledi sıfır çıktı.Bu tamamen bir öngörüdür. Gazete beyanatlarında 150milyon varil petrol bulduk diye görüyorum.Kim diyor bunu! Önce kuyuyu aç, işte kuyu açıldı, bir şey çıkmadı. Ağzı olan kerkes konuşuyor. Ben nasıl kanser üzerine konuşamazsam ki dünyanın en tehlikeli hastalığı, petrolde öyle. Hastalık değil ama ihtiyaç, herkesin ihtiyacı var. Bu su gibi değil yani bunu bulmak o kadar uzun meşakkatli bir iş ki; bir kuyuyu, kuyu açma aşamasına yani bir ruhsatı alıp kuyu açma aşamasına gelmesi, minimum 4 yıldır. ARCO’dan örnek vereyim, Türkiye’de TPAO ile ortaklık yaptı ki bu ARCO için çok yerinde bir davranıştı.TPAO’dan dataları aldık fakat bunun karşılığı olarak ta TPAO nun o güne kadar yaptığı masrafların aynısını yapmak şartıyla aldık.Yani TPAO, o ruhsatlara 30milyon dolar masraf yaptıysa, ARCO önce 30milyon doları kendi cebinden arama için ödedi. Sonuçta biz Güneydoğu Anadoluda 3 tane keşif yaptık,

ARCO-TPAO ortaklığında... küçük küçük sahalardı. İlk keşif 1989 yılının Aralık ayında oldu. 2000
yılında ARCO satıldı o 10 yıldan toplam 13,5milyon varil petrol üretmişiz, ARCO (%20) -TPAO (%80)
olarak, bu hiç fena bir rakam değil.

MUTLU: Soru: Üst Kretase petrolden bahsettiniz,Suudi Arabistan Silüriyen petrolü ile
karşılaştırırmısınız?
AYTUNA: Evet, şimdi bazı petrol sahasında (yerine göre), üstü üste birkaç tane petrol ihtiva eden
tabakalar vardır. Güneydoğuda bu maalesef genelde bir tane ama Kuzey Irak ve Suudi Arabistan gibi ülkelerde genelde 3 tabaka vardır. Bir tanesi Paleozoik dediğimiz Silüriyen petrolü ki bu Paleozoik Türkiye’de 4000m derinliktedir. Üst Kretase dediğimiz petrol 2500-3000m derinliktedir. Birde Üst Miyosen’de bu maalesef Türkiye’de yok, Kuzey ırak’ta var, yani 3 seviyeden petrol alıyorsunuz.
Silüriyen petrolü bulmak için Güneydoğu’da, biz ARCO olarak aramalar yaptık. TPAO kendiside çok arama yapıyor, bu Paleozoik petrolünü, bulmak için. Bizim sıkıntımız; Güneydoğuda Paleozoyik Formasyonları (tabakaları) var, ana kayada var ancak rezervuarımız yok. Yani içinde petrolü hapisedecek haznetaşımız yok. Kumtaşı var ama porozitesi yok, içine sıvı giremiyor, girememiş zamanında, bütün problem o zaten. Örneğin biz ARCO-TPAO ortaklığında Ergani’de bir arama kuyusu açtık. Abdülaziz-1 diye, tam Ergani’nin kuzeyinde, Abdülaziz Dağında. Lice yolu üzerinde, en yüksek (derinlik olarak en sığ) Paleozoik birimleri orada yakaladık, 1200m de Silüriyen yaşlı Bedinan Kumtaşları. Bu çok güzel bir şey bunun altı hep Paleozoik Yaşlı birimler idi fakat içinde hidrokarbon birikmesine uygun porosite bulunmuyordu..

MUTLU: Soru:etrolün yüzeye çıkarılması nasıl olur?
AYTUNA: Petrol, süngerin nasıl suyu emmesi gibi taşın içinde bir şekilde migrasyon (göç) ile gelmiş ve kapanlanmış bir halde bulunur. Siz o petrolü almak için ne yapıyorsunuz, kuyu açıyorsunuz.

Oradaki basınç (formasyonda) genellikle 3000PSI yani 200 atmosferdir. Bu basınçla petrol, bazen
yüzeye kendi çıkar biz buna artezyen diyoruz. Ama biz genellikle pompa indiriyoruz. Pompayla bu
petrolü belli bir oranda çekersiniz. Belli bir oranla kastım çok çekerseniz çok su gelir. Çünkü Türkiye’de petroller su itimlidir. Petrolü iten mekanizma alt tarafta sudur. Bu su, Paleozoyik veya Kretase devrinden kalma çok eski sudur. Yağmur suyu falan değildir ve anormal derecede tuzludur. Bu su 50,000-100,000 ppm arasında tuz ihtiva eder. Bu su, basınçla beraber yüzeye doğru geldiği vakit siz yukarıda seperatör ile, suyu, petrolü ve gazı birbirinden ayrıştırıyorsunuz. Tekrar bu tuzlu suyu, birtakım yöntemlerle aynı formasyona basıyorsunuz, bu suretle hem basıncı koruyorsunuz hem de çevreyi kirletmiyorsunuz

Kaynanca:www.ekoenerjidergi.com

OKUMANIZI TAVSIYE EDIYORUM!

Türkiye'de petrol gerçeği: Jeolog Dr. Sezgin Aytuna / 2. Bölüm
Temur Melik

Petrol Jeologu ve Petrol Arama Danışmanı Dr. Sezgin Aytuna Anlatıyor

MUTLU: Soru: Bir petrol kuyusu açmanın maliyeti ve petrol bulma ihtimalini
değerlendirirmisiniz?
AYTUNA: Ortalama bir kuyu maliyeti 4milyon dolar, size bahsettim. Bir arama kuyusu, 4milyon dolar,bu sadece kuyunun çıplak maliyeti buna daha önce yaptığınız masraflar dahil değil, yani sismik vb. Yani diyelim ki 5 tane ruhsat aldınız, her bir ruhsat Türkiye’de şu anda 50,000 hektar (500km2) alanı kapsar. Burada minimum yapacağınız masraf 60-70milyon dolardır. Daha kuyu açmadınız, oraya gelemedik. Birde kuyu açtınız ve kuru çıktı, bu iş bu kadar. Türkiye’de petrol çıkması (bulunması) ihtimali %10 derim. Ruhsatına göre değişir tabi ki.
Üç adet kuyu tipi vardır; Bir tanesi arama kuyusu, tamamen “wildcat” denen (buna bazı gazetecilerin
tam tercüme yaparak “vahşi kedi” falan diyorlar)...Petrolcülükte “wildcat” demek, arama kuyusu
demektir. Hiç kuyu açılmayan bir yere gidiyorsunuz, kuyu açıyorsunuz. Örneğin şimdi Karadenizdeki Petrobras’ın açacağı kuyu, wildcatdir. Siz hiçbir ülkeye,hiçbir ruhsatta petrol yok diye girmezsiniz, hep umutla giriyorsunuz ama bulamayınca da bulamadım diyorsunuz.

MUTLU: Soru: Sizce Türkiye’nin jeolojisi yeterli bir şekilde çıkarılmış mı?Türkiye’de petrol var mı yok mu denilebiliyor mu? Mesela diyorsunuz ki Kuzey Irak’ta petrol var, Türkiye için
diyebiliyor musunuz?
AYTUNA: Güneydoğu’dan ben size şöyle bir örnek vereyim. Güneydoğuda şu anda çalışan 70 tane
petrol sahası var. Her sahada tahminen 5-6 tane kuyu olsun, 70 tane sahada toplam 400 adet üretim
yapan kuyu demek.Toplam üretim Türkiye’nin ne kadar? 50,000 varil/gün.Kuzey Irak’ta bir kuyudan
30,000 varil petrol üretiyorsunuz. Şimdi hangisi kârlı? 70 sahadan 50,000 varil mi kârlı yoksa bir
kuyudan 30,000 varil mi kârlı?

MUTLU: Soru: Peki biz niye üzülüyoruz yabancı şirketler Türkiye’ye gelmiyor diye?
AYTUNA: Gelmez işte, siz olsanız gelir misiniz? Adamların gelmesi için cazip bir şeyler yapmak lazım.

MUTLU: Soru: Ne yapmamız lazım?
AYTUNA: İşte royalty (devlet hissesi) düşürecektik, herkes çıktı konuşuyor, Türkiye satılıyor, vatan
hainleri falan, petrol öyle ucuz bir metâ değil ki öyle pat diye bulamıyorsunuz ki!

MUTLU: Soru: Sonuçta devlet hisselerini düşürsek bile olmayan petrolü aramak için şirketler
niye gelsin?
AYTUNA: Şimdi yabancı şirketler işe sadece petrol bakımından bakmıyor. Şimdi bunlar genellikle
borsaya endeksli halka açık şirketler. Diyor ki adam benim 10 ülkede arama faaliyetim var 11.ülke
olarak Türkiye’de aramaya girdim..Şimdi Türkiye, Irak’ın komşusu mu, Suriye’nin komşusu mu, o
anda hisse senetleri yükseliyor. Onların ikinci amaçları değişik ülkelere girerek hisse senetlerini
yükseltmek. Çünkü o diyor ki, satarken, ben Türkiye gibi riskli bir bölgeye girdim ama tam yanımda
Suriye sınırında çok iyi bir keşif oldu diyor. Sen diyorsun ki burada keşif varsa yakınında da keşif
olabilir. Bunlar hep biraz ekonomik. Şimdi bakın benim çalıştığım ARCO’nun, bir CEO’su vardı; Marlan Dawny. Bu çok meşhur bir petrol jeologudur. Amerika’da yaşar ve halen sağdır, şimdi 70 küsur yaşlarında. Adam derdi ki; “geology is a science, geophysics is a science but exploration is a
business”. Yani jeoloji bir bilimdir, jeofizik bir bilimdir ama arama bir iştir. Yani işten kasıt hangi şirketle nerede hangi anlaşmayı yapacaksınız? Şimdi Türkiye’de bu risk fazla onun için dünyanın hiçbir şirketi bunun içinde en büyükleri Yedi Kardeş “seven sisters” denen şirketler dahil tek başına kuyu açmaz.
Bakın BP ne yaptı? Her şeyi pişirdi etti, kuyu yerini belirledi kendine Chevron’u ortak aldı. Başka bir
şirketi ortak aldı, birde TPAO ile 50 % ortaklığı vardı.

MUTLU: Soru: Böyle büyük şirketlerin gittikleri ülkede o ülkenin milli petrol şirketleri ile ortaklık kurmak sureti ile bir strateji oluşturdukları söyleniyor siz ne düşünüyor sunuz?
AYTUNA: Hayır alakası yok, orada amaç riski paylaşmak, tamamen riski paylaşmak. Riski paylaşmak, petrolcülükte çok yapılan şeydir. Yani cengaver gibi tek başına bir ülkeye gitmeyeceksin, riski paylaşacaksın, çünkü petrol çıkacağını kimse sana garanti etmiyor. Çıkmayacağı da % 90. Onun için riski paylaşmak lazım. Onun için yabancı şirketlerle ortaklık yapmak lazım. Çünkü sizin bir hayat felsefeniz var ben sizin hayat felsefenizi değiştiremem, siz hayatı nasıl görüyorsanız öyle görürsünüz,
evlenirseniz belki eşiniz sizin hayat felsefenizi bakışınızı % 50 oranında değiştirebilir mi?
Şimdi bunu şirketlere getirelim;bir şirket Türkiye’de petrol arıyor 20 yıldan beri, nasıl bakıyor hayata
işte Üst Kretase petrol var, Paleozoikte petrol var hep aynı yöntemlerle aramaya çalışıyor. Bildiği
yöntemlerle daha doğrusu, öyle diyeyim. Başka bir şirket geldiği zaman diyor ki; ben başka bir yöntem deneyeceğim. Bu jeofizikte çok vardır, çeşitli yöntemler vardır. Ama öyle bir ortaklık yapmak lazım ki o şirket, karar verirken; benim yöntemim doğru olmayabilir, demesi de lazım. Hayır bu % 100 doğru dememesi lazım. ARCO, bu hatayı yaptı. Daha sonra ben El-Paso şirketinde çalışmaya başladım, onlarda aynı hatayı yaptı. Biz El-Paso olarak TPAO ortaklığında İskenderun’da denizde 3 tane kuru kuyu açtık. Bunun tek sebebi bu şirketin yani El-Paso’nun TPAO’daki jeolog ve jeofizikçileri dinlememesidir. Jeofizikte bir yöntem var, AVO “Amplitute Versus Offset”. Bu ne demek, siz sismikle bir reflection (yansıma) yarattığınız vakit dalga bir yere çarpıyor geri geliyor.O geri gelmesinin sebebi tamamen yoğunluk farkındandır. Ortam ne kadar fazla yoğunsa, sinyal o kadar çabuk geliyor, az yoğunsa az bir hızla geri geliyor. Buna sismik hız diyoruz, Yani internal velocity (tabaka içi hız) veya sismik hız öyle tabir edeyim. Şimdi bu yapılan hesaplamalarda biz orada yoğunluk 2,2gr/cm3 bir tabaka gördük. Yeraltında böyle bir düşük gr/cm3 olan tabaka ancak petrollü ve gazlı olabilir.

Yani mantıken, doğru çünkü taşların, özgülağırlığı 2,6-2,7gr/cm3. Yoğunluk 2,2gr/cm3 olunca demek ki burada porozite var, demek ki sıvı var. Sıvı ne, bilmiyoruz? Gazda olabilir, H2S (Hidrojensülfür) de olabilir, CO2 (karbondioksit) veya petrol olabilir. Bunu kuyu açmadan bilemezsiniz. Uyanık Amerikalılar dediki; bu kesin gaz, TPAO dedi ki; bizce bunlar kesin tuz, çünkü tuzun yoğunluğu 2,2-2,4gr/cm3 arasında değişiyor. El-Paso bu kuyuyu açmadan önce bana El-Paso’nun jeologları dedi ki; burada tuz var mı? Dedim ki; TPAO’nun kayıtlarına göre burada kesin tuz var, siz dedim dünyanın en büyük tuz madenini açacaksınız. Hayır dediler; biz burada AVO yaptık bu AVO’ da bütün yoğunluk 2.2gr/cm3.

İskenderun çevresinde açılan tuzların hepsinin yoğunluğu 2,4gr/cm3, yani biz buna anhidrit (CaSo4)
diyoruz. Fakat bunlar 3 tane kuyuda tuz kesti, dünyanın en büyük tuz madenini bulduk.Ne oldu? dedik,
bunlara;dediler ki; biz AVO da bir hata yaptık, 2,2gr/cm3 meğerse jipsmiş. Jips demek, CaSO4 +
2H20, bu iki molekül su demek basen soğuk ve ısınıp suyunu atamamış demek. Eğer yoğunluk
2,4gr/cm3 olsaydı belki o kuyuyu oraya açmayacaklardı o zaman tuz olduğu bilinecekti. Fakat bu
jipste, başka kuyularda çıkmayıp, bir tek o kuyuda çıktı.

Yani o kadar ince işler ki bunlar, bu konuda hiçbir uzman %100’lük bir garanti veremez. Hep
kafasında bir MUTLU: Soru: işareti vardır. “Ben böyle söylüyorum ama acaba böyle mi”, kuyu
açmadan petrol bulunmaz. Amerikalıların bir deyimi vardır “ seeing is beliving”, yani görmek
inanmaktır. Ben bunu petrol de için şöyle değiştirdim “drilling is believing” yani “ kuyu açmadan”
petrol bulunmaz, matkap petrolu değmedikçe petrol bulanmaz. Bunu bir tarafa yazın, kuyuyu
açmadan hepsi hikaye ama hikaye derken hepimiz bilimsel olarak ortaya bir şeyler koyuyoruz.Ortaya bir şeyler çıkartıyoruz. Öyle şapkayı atıp düştüğü yere kuyu açmıyoruz.

MUTLU: Soru: Güneydoğu Anadolu’dan güneye doğru bir petrol akıntısı var mı?
AYTUNA: Hayır yoktur. Ben Güneydoğuda çok çalıştım. Adıyaman’dan Diyarbakır’a gitmediğim köy
suyunu içmediğim çeşme kalmadı her köyü, her yolu, gayet iyi bilirim ve hiç de kaybolmadım.
Dağlardan Adıyaman’dan Diyarbakır’a giderdim. Şimdi orada gidiyoruz köylülere; beyim diyor;buraya
Amerikalılar geldi. Doğru gelmişler. Tokaris diye bir kuyu var.Tokaris-1 kuyusunu Esso (1960li yıllarda) açmış, Kahta’nın Doğusunda Siverek’e doğru bir saha . “Petrol buldular, kapattılar gittiler”. Şimdi petrol ararken siz sondaj çamuru kullanıyorsunuz bayağı bildiğiniz çamur, bunun yoğunluğu sudan fazladır yani 1,2-1,4gr/cm3 cıvarında. Bunun amacı yeraltında matkapla açtığınız kırıntıları yüzeye çıkarmaktır. Bunun içine zaman zaman takım sıkışmasın diye içine ham petrol katılır ve çamur rengi, simsiyah olur. Bu çamur değiştirilirken tanklarda simsiyahtır.Hasbel kader bir köylü buradan geçiyorsa ve boruların sökülmesi sırasında o siyah sular akıyor, işte petrol çıktı, diye düşünüyor köylü.

MUTLU: Soru: Her çıkan petrol ekonomik olabilir mi?
AYTUNA: Birde o var. Hayır, çıkmadığını farz edin siz..Petrol kanunu gereği, kuyunun belirli
seviyelerini yani 3000mlik kuyunun toplam 100 m.sini çimento tapa yaparsınız. En altı, ortayı , en üstü, birde en üstü metal bir plaka ile kapatırsınız. Bu niye? Çünkü kuyunun çapı ilk başlangıçta 30inç yani 70cm dir..Açık bırakırsanız ne olur? İçine insan düşer,at düşer her şey olur. Bunu çimentoyla kapatıyorsunuz, ilerde o kuyuya girmek isterseniz, çok rahat girersiniz.Bunların bütün kayıtları, Petrol İşleri Genel Müdürlüğünde verilir, öyle bu iş ucuz değil. Petrol İşlerinden izin alıyorsunuz, her ay rapor veriyorsunuz.

MUTLU: Soru: Kuyunun muhafaza boruları yerinde mi kalıyor?
AYTUNA: Muhafaza boruları çıkartılmaz. Muhafaza borularını çıkartamazsınız, çünkü onlar
çimentolanıyor. Çimentodan çıkarmak dünyanın en büyük masrafı, o boşluk kalıyor. O kuyuya yine
girebilirsiniz. Ama ilerde ne oldu? Tokaris ‘de dediğimiz sahada, TPAO tekrar bir kuyu açtı (Tokaris-2)
ve az bir petrol buldu 50 (?) varil cıvarında. Her şirketin beklentisi farklıdır. TPAO için 50 varil
ekonomik olabilir ama bir Amerikan şirketi için olmaz. ARCO zamanında bizim nitekim öyle oldu. Migo (Ergani), Ozan Sungurlu (Nemrut Dağı cıvarı) ve Cendere (Kahta) Sahalarında keşif yaptık. Ozan Sungurlu sahasının üretimi o zamanlar 4 kuyuda 200 varil/gün cıvarıda idi, dedik ki; bu kuyu bizim için ekonomik değil, buyurun sizin olsun. ARCO bütün bu kuyularda hakkını ve işletme ruhsatı TPAO’ya devir etti. Çünkü ekonomik değil, çıkarma masrafları, aşağı yukarı 7-8 dolara geliyor.

Çıkarılması pompa koyup, yüzey tesis kurup, boru hattı döşüyorsunuz. Çıkan petrolü suydan
ayrıştırıyorsunuz yani varili 8 dolara geliyor.O zamanda petrol fiyatı çok düşüktü biliyorsunuz 10
dolardı 2-3 dolar için değmiyordu.

MUTLU: Soru: Şimdi petrolün varili 50-60 dolar, o sahalar ekonomik olmadı mı?
AYTUNA: Şimdi petrol fiyatları arttığı için Türkiye cazip bir ülke olma şansını yakalayabilir. Ama siz
Petrol Kanuna böyle engeller koyarak tabi o “belediye kısmı” hariç yalnız o çok yanlış bir şey.O hariç ”bence diğerlerinde bana göre çok anormal bir durum yok. Birde diyorlar ki;Türkiye’yi sattınız. Eski kanunda, çıkan petrolün %35’inin Türkiye’de satılma şartı vardı. Şu anda TPAO Türkiye’de 30bin varil üretiyor, yabancı şirketler 20bin varil üretiyor. Yabancı şirketlerin çoğu özel sektör bunun yabancısı da var yerlisi de var. Bütün üretilen petrolü bunlar Türkiye’ye satıyorlar. Burada petrolde var, alıcıda. Sana uluslararası fiyatı veriyor. Türkiye her gün 800,000 varil petrolü dışardan alıyor. Bu hergün Türkiye’nin harcadığı döviz. Bari bunu Türkiye’den çıkarırsan belki TPAO ile ortaklık yaparsa hiç olmazsa daha farklı boyutlara gelir. Çünkü bu yabancı şirketlerin çok entresan bir durumları vardır. Örneğin buraya 1984’de Amaco geldi aynı anda Esso geldi aynı anda ARCO geldi. Ben Amerika’da çalıştım,hep aynı şeyi söylüyorlar “ya diyor buraya Amaco gittiğine göre bir bildiği var bende bu ülkeye gideyim”diyor. Şimdi Esso diyor ki;bunların ikisi gitti,bende bir gideyim.Bunlar hep böyledir.

MUTLU: Soru :Birini çekseniz diğerleri de peşinden mi gelir?
AYTUNA: Bakın bu çok mühim bir kelime, şimdi TPAO orada çok akıllılık etti. ARCO zamanında
keşif yaptık Ozan Sungurlu rahmetli, Adalet eski Bakanı Oltan Sungurlu’nun kardeşi olan TPAO
arama gurup başkanıydı.O kadar muhterem bir insandı ki ARCO’nun burada kalması için çok değişik yöntemler kullandı ve ARCO buradan gidiyordu, ofisler kapandı biz işten çıktık.Üç ay sonra öyle bir teklifle geldi ki ARCO gitmedi, ARCO’nun burada kalması diğer yabancı şirketleri umutlandırdı ve biz o zaman üç tane keşif yaptık.Yani yabancı ne kadar çok buraya gelirse,Türkiye’nin petrol arama şansı artar.Çünkü teknoloji farklı, yatırım olanakları farklı. Böyle Türkiye’de Türk şirketleri var; adam bir şirket kurmuş parası yok,gidiyorsunuz bir şirket olarak sana ortaklık yapalım, yapalım ama bana 500bin dolar hava parası vereceksin! ne parası bu? Hava parası, böyle petrolcülük olmaz. Petrolcülük senin yaptığın masrafların aynısını o şirketin karşılaması ondan sonra ki masrafları yarı yarıya bölüşmektir.

Petrolcülük böyle olur. Bu iş arsa spekülasyonu değil böyle şey yok petrolcülükte. Onun için yeni
kanun diyor ki; sen diyor bana bir program vereceksin, her yıl bir taahhütte bulunacaksın, diyelim ki
yapacağın sismik araştırma ne ise 500bin dolar, bunun % 2’ sini banka teminatı olarak vereceksin.
Bana öyle program vereceksin ki o program öyle 10bin-5bin dolarlık program değil. Her yılda o
programı uygulamazsan paranı yakarım, ruhsatını düşürürüm. Öyle al ruhsatı,5 sene müşteri bekle
yok böyle bir şey.

MUTLU: Soru::Yeni yasa ile TPAO nun etkinliği azalacak mı?
AYTUNA: Bence tam tersi. Niye? Şimdi Türkiye eski kanuna göre 18 tane petrol bölgesine, bakın
arkadaki harita gösteriyor. Her bir kutu bir petrol bölgesi, şimdi burada ki durum TPAO’nun ayrıcalığı her bölge için 12 tane ruhsat alma hakkı var. Yani 12 çarpı 50,000 hektar yani 600,000 hektar, 12 adet 20x25km2 boyutlarında bir alan. Her bir bölgede 12 tane, yabancı şirketlerin 8 tane idi. Şimdi bu kaldırılıyor diyorlar ki program ver bütün Türkiye’yi al. Şimdi TPAO çok ciddi bir şirket, devamlı arama yapan bir şirket. Onun için TPAO, Türkiye’de, bütün Güneydoğuda bu ruhsatların hepsine program verip bütün ruhsatları alabilir. Bunun ne mahsuru var, niye yabancılar niye bütün Türkiye’yi kapatsınlar? TPAO’da çalışan arkadaşlar Türkiye’nin Jeolojisini son derece iyi bilirler yani hangi bölgenin potansiyeli daha yüksek çok iyi bilirler. Bundan dolayı TPAO, kendine göre az riskli ruhsatları alır veya daha riskli saha ruhsatlarda yabancıyla ortaklık yapabilir. Yani hiçbir şirket aptal değil, bütün Türkiye 780,000 km2 kapatıp ruhsat alsın. Akıl yok mantık yok yani bu işte. Çünkü ruhsat aldığınız vakit bir taahhütte bulunacaksınız yeni kanuna göre, diyeceksiniz ki ben arama yapacağım ama şu kadar para harcayacağım şu yıl şunu harcayacağım harcamazsam paramı yakacaksın. Şimdi taahhüt falan yok ruhsatı alıyorsunuz, bekliyorsunuz müşteri gelsin. Böyle petrolcülük olmaz. Bir kişiden petrol şirketi olmaz. Türkiye’de öyle şirketler var.

MUTLU: Soru: Amerika’da bir ayda açılan kuyu sayısı Türkiye’de geçmişten günümüze açılan kuyu sayısından fazla mı?
AYTUNA: Doğru ama oradaki ispatlanmış potansiyel bizden farklı. Yani bizdeki yapılar küçük
küçük,dediğim gibi. Yani öyle bir saha cazip hale getireceksiniz, saha olarak getiremezsinizde, kanun olarak getireceksiniz. Bizim sahalar maalesef küçük yani bunun bugüne kadar bildiğimiz bilgilere göre 3,000 tane kuyu açılmış Güneydoğuda, işte bildiğimiz sahalar bu kadar büyük. En büyüğü Batı Raman, o da ağır petrol 12 gravite, dünyanın en büyük petrol sahası doğru, fakat petrolü çıkaramıyorsunuz ki (çok ağdalı, çok ağır hareket ediyor), 1,2milyar varil yerinde petrol var ama bu kadar ağır petrolü çıkaramadıktan sonra kime ne fayda..

MUTLU: Soru: Yoğunluğu fazla, yani ağır olduğu için mi çıkarılamıyor?
AYTUNA: Siz buraya hangi pompayı koyacaksınız ki 1200m yukarı çıkaracaksınız. Burada üretimi
arttırmak için karbondioksit bastılar, bir zamanlar günde 8000 varile çıktı.Ama artık o yöntemde
bitti.Türkiye’deki sıkıntı petrolün gravitesi bazı yerlerde 12 mesela Raman civarında, Kahta civarında
biraz kuzeye gittikçe gravite artıyor.Yani ne oluyor, 30 gravite oluyor Paleozoike inerseniz 36-40
gravite oluyor. Ama işte Paleozoikte de problem uygun rezervuar bulamıyorsunuz.
MUTLU: Soru:etrolün viskozitesi (akışkanlığı) önemli...
AYTUNA: Tabi önemli çünkü 7 varil petrol 1 tondur.Eğer gravitesi yükselirse, bu sefer 7 varil petrol
0.9ton oluyor.Yani yükte hafif pahada ağır.

Kaynakca:www.ekoenerjidergi.com

13 Ağustos 2007

Akaryakıt pıyasası devleşti!

Türkiye'de Akaryakıt Piyasası Ortalama Satış Büyüklüğü 2006 Yılında 40 Milyar 294 Milyon YTL'ye Yükseldi.

-Türkiye'de akaryakıt piyasası ortalama satış büyüklüğü 2006 yılında 40 milyar 294 milyon YTL'ye yükseldi. Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu'nun, 2005-2006 Petrol Piyasası Raporu'na göre, 2006 sonu itibariyle satış büyüklüğü, motorinde 29 milyar 898 milyon, benzin türlerinde 7 milyar 920 milyon, fuel-oil türlerinde 2 milyar 474 milyon YTL oldu.

ANKARA (ANKA) - Türkiye'de akaryakıt piyasası ortalama satış büyüklüğü 2006 yılında 40 milyar 294 milyon YTL'ye yükseldi.

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu'nun (EPDK), 2005-2006 Petrol Piyasası Raporu'na göre, akaryakıt piyasası ortalama satış büyüklüğü 2005 yılında 33 milyar 313 milyon, 2006 yılında 40 milyar 294 milyon YTL'ye yükseldi. 2006 sonu itibariyle satış büyüklüğü, motorin türlerinde 29 milyar 898 milyon, benzin türlerinde 7 milyar 920 milyon, fuel-oil türlerinde 2 milyar 474 milyon YTL oldu. EPDK'nın raporundaki saptamalar özetle şöyle:

-TÜRKİYE PETROL PİYASASINDA 16 BİN 500 AKTÖR VAR-

Türkiye'de Petrol Piyasası Kanunu ile kurulan yapıda, 2006 sonu itibariyle 16 bin 511 adet lisans verildi. Bunun 13 bin 775'i bayilik, 2 bin 384'ü taşıma, 42'si dağıtıcı, 69'u depolama, 118'i madeni yağ, 53'ü ihrakiye teslim, 7'si iletim, 4'ü rafinerici, 4'ü işleme, 55'i serbest kullanıcı lisanslarından oluştu.

2005 yılında Türkiye'de toplam rafinaj kapasitesinin yüzde 92'si kullanılarak 25.5 milyon ton ham petrol işlendi. 2006 yılında ise 27.6 milyon ton/yıl olan rafinaj kapasitesinin yüzde 94.9'u kullanılarak yaklaşık 26.2 milyon ton ham petrol işlendi.

Ham petrol ithalatı, 2006 yılında, bir yıl öncesine göre yüzde 2.88 artışla 24 milyon 61 bin 600 ton oldu. İhracat da yüzde 27.6 artışla 5 milyon 755 bin 212 ton olarak gerçekleşti.

2004 yılında lisansı verilen 8 bin 662 m3 depolama kapasitesi de dahil edildiği zaman, 2006 yılı sonu itibariyle depolama lisansı alan firmaların toplam depolama kapasitesi 3 milyon 930 bin 54 m3'e ulaştı.

2006 yılında dağıtıcı şirketlerin ithalatına bakıldığı zaman, ithalatın yüzde 56.9'unun Rusya'dan yapıldığı görüldü.

Yüzde 12.3'ü Romanya, yüzde 7.1'i Yunanistan'dan gerçekleştirildi.

2006 yılında dağıtıcı şirketlerin ürün bazında en yüksek ithalatı yüzde 77.6'lık payla motorin türlerinde yapıldı.

-DAĞITIMDA PETROL OFİSİ EGEMENLİĞİ-

Akaryakıt dağıtım şirketlerinin satışları 2006 yılında bir yıl önceye göre yüzde 0.3 azalarak 18 milyon 21 bin 332 ton oldu. Benzin türü satışları yüzde 4.1 azalarak 2 milyon 639 bin, motorin türü satışları yüzde 9.2 artarak 12 milyon 680 bin, fuel-oil türü satışları yüzde 27.1 azalarak 2 milyon 702 bin ton oldu.

2006 yılında dağıtım şirketlerinin çalıştığı bayi sayılarına bakıldığında; ilk sırada 3 bin 419 ile Petrol Ofisi yer aldı. Bu şirketi, bin 407 ile Opet, bin 185 ile Shell&Turcas izledi.

-90 BİN DENETİMDEN 88 BİNİNDE SORUN ÇIKMADI-

2006 yılında yapılan bayi denetim sonuçlarına göre, toplam 90 bin 841 denetimin 88 bin 400'ünde normal bulunma kararı çıktı. 248 adet yaptırım uygulandı, 2 bin 72 adet ikaz yapıldı, 121 kez de ödül verildi.

-DÜNYA PETROL REZERVİNİN 42 YILLIK ÖMRÜ KALDI-

2005 yılı sonunda dünyanın kesinleşmiş petrol rezervi 1293 milyar varil olarak belirlendi. Rezervlerin yüzde 62'si Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgesinde toplanıyor.

Tüm rezervlerin yüzde 20'si ile Suudi Arabistan dünyanın en büyük rezervlerine sahip ülkesi konumunda bulunuyor. En büyük rezerve sahip 20 ülkenin yedisi Kuzey Afrika bölgesinde yer alıyor. Bunların içinde Kanada rezervleri en az işlenmiş ülke ve mevcut üretim düzeyini 200 yıl daha sürdürebilecek rezervlere sahip bulunuyor. Dünyanın kesinleşmiş petrol rezervi cari üretim düzeyini 42 yıl daha sürdürebilecek düzeyde.

-EN ÇOK ABD TÜKETİYOR-

2005 yılında küresel petrol talebi günlük 83.7 milyon varil, 2006 yılında ise 84.5 milyon varil düzeyinde gerçekleşti. ABD tek başına günlük 20.6 milyon varil ile en büyük petrol tüketicisi ülke konumunda bulunuyor. Dünya enerji talebinin yüzde 58.1'lik kısmı OECD ülkelerine, yaklaşık dörtte birlik kısmı ise sadece ABD'ye ait oluyor.

DÜNYA PETROL TALEBİ(milyon varil/gün)

Talep Payı(%)

2005 2006 2005 2006

OECD 49.6 49.1 59.3 58.1

ABD 20.8 20.6 24.9 24.4

AVRUPA 25.7 15.4 30.7 18.2

ÇİN 6.8 7.2 8.1 8.5

Dünya 83.7 84.5 100 100**/

2005 yılında gerçekleşen günlük ortalama 83.6 milyon varillik petrol üretiminin 35.5 milyon varili ve 2006 yılında gerçekleşen günlük ortalama 84.5 milyon varillik petrol üretiminin 35.2 milyon varili OPEC ülkeleri tarafından yapıldı. Dolayısıyla dünya petrol üretiminin yüzde 40'ından fazlası OPEC ülkeleri tarafından sağlandı.

DÜNYA PETROL ÜRETİMİ(milyon varil/gün)
Üretim Payı(%)

2005 2006 2005 2006

OPEC 35.5 35.2 42.5 41.7

S.Arabistan 9.5 9.1 11.4 10.8

İran 4.1 4 4.9 4.7

Venezuela 2.5 2.5 3.0 3.0

Nijerya 2.6 2.4 3.1 2.8

Dünya 83.6 84.5 100 100**/

Fiyatların dünyadaki gelişimine bakıldığında, ham petrol fiyatları, 2004 yılının ikinci yarısından itibaren 30 dolar/varil civarındaki seviyesinden hızlı bir yükseliş eğilimine girdi. 2005 yılı son çeyreğinde 60 dolar/varil düzeyinde bir duraklama gösterdikten sonra 2006 yılı temmuz ayında 75 dolar/varil civarına ulaştı.

Fiyatlardaki ani yükseliş dünya piyasalarında petrol fiyatlarının 100 dolar/varil seviyelerine kadar artarak dünyada yeniden bir petrol krizinin yaşanacağı endişelerini beraberinde getirdi. Ancak gerek ABD'deki yüksek petrol stoklarına, gerekse Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü OPEC'in petrol üretimini kısacağı şeklindeki endişelerin azalmasına paralel, fiyatlar 60 dolar/varil altına kadar gerilemeye başladı, 2006 yıl ortalamasında "Dated Brent" ham petrol fiyatı 65.14 dolar/ varil olarak gerçekleşti.(ANKA) (Ankara Haber Ajansı) 07.08.2007 13:03