18 Ağustos 2007

OKUMANIZI TAVSIYE EDIYORUM!

Türkiye'de petrol gerçeği: Jeolog Dr. Sezgin Aytuna / 1. Bölüm
Temur Melik

Petrol Jeologu ve Petrol Arama Danışmanı Dr. Sezgin Aytuna Anlatıyor - 1 bölüm

MUTLU: Sayın Aytuna, petrol aramalarında büyük deneyime sahip bir uzman ve petrol jeologu olarak tanınıyorsunuz. Türkiye’nin altında petrol denizi var diyenlere kzıdığınınızı da biliyorum. Yönetmenimiz Ültanır’ın hazırlayıp yaptığı ve 2002 Haziran ayında Dünya ENERJİ dergisinde yayınlanan, daha sonra İngilizce’ye çevrilerek ABD’de ilgililere dağıtılan, “ Türkiye’de Petrol Aramaları ve Türkiye’nin Petrol Potensiyeli” konulu bir panelde görüşlerinizi okudum.

Sayın Özer Altan bey de o panelin panelistleri arasındaymış. O panelde, denizlerin en bâkir yerler olduğunuz söylemiştiniz. O günden bugüne yeni aramalar, çalışmalar yapıldı. Şu anda Türkiye’nin petrol jeojisini nasıl değerlendiriyorsunuz?

AYTUNA: Eğer bunu petrol aramacılığı açısında soruyorsanız son derece zor, karmaşık bir yapıya
sahibiz.. Niçin karmaşık bir yapı? Çünkü, Türkiye’de ispatlanmış petrol olan yer Güneydoğu Anadolu Bölgesi’dir. Bizim için başka yerlerde var ama ben bu bölgeye ağırlık veriyorum. Burası Arabistan plakası dediğimiz plakanın uzantısı ve sonu oluyor. Ve bu kuşak, Diyarbakır’ın kuzeyinden Antep’e doğru oradan da İskenderun’a doğru döner. Biz buna “Bindirme Kuşağı” diyoruz. Bunun güneyinde kalan kısım ve bizim Suriye-Irak sınırına kadar olan kısım Güneydoğu Anadolu Basenidir (Havza). Bu basen o kadar büyüktür ki, bu Suudi Arabistan’dan başlar Türkiye’ye kadar uzanır. Fakat maalesef İngilizler bunu bilerek ve kasten, sınırı öyle bir çizmişler ki bize jeolojik olarak, en karmaşık ve petrol ihtiva eden küçük yapılar kalmıştır. Tabi bunu o zaman, Atatürk nereden bilsin? Bilemez, teknik elemanı yoktu ve biz bu devirde bunun böyle olduğunu gayet iyi biliyoruz. Yapacak bir şey yok, elimizde olanı aramaya çalışıyoruz. Bu basen iki tane büyük tektonizma geçirmiş. Bir tanesi “Üst Kretase” zamanında bir tanesi de “Üst Miyosen” zamanında. Petrol Güneydoğu Anadolu’da, genellikle Üst Kretase dediğimiz yaşta oluşmuş olan “Mardin Kireçtaşları” içide bulunur. Bu bölgede % 50 şıkışma olmuştur yani biz ona “shortening” diyoruz. Yani tabakalar (yatay olarak) % 50 miktarda daralmış (sıkışmış) ve kıvrımlar meydana gelmiş bunun üzerine Miyosen’de bir kere daha tektonizma geçirmiş ve içindeki yapılar paramparça olmuştur bu yüzdendir ki Türkiye’deki (Güneydoğu Havzası) yapılar küçük küçüktür. Küçüklükten kastım 2 milyon varil maksimum 5-10 milyon varil net üretilebilir petrol içeren yapılarıdır. Ama bu durum, Kuzey Irak’ta, İran’da veya Arabistan’da minimum 500milyon varil ile 2milyar varillik yapılardır. Mesela Kerkük, dünyanın en büyük yapısıdır (10 milyar varil petrol);
150 km ye 10 km yani, 150x10km2 bir alandır. Bu yapı Türkiye ile mukayese edilirse; Türkiye’deki
sahalar onun için çok küçük bir yapılardır, yani 1- 2 milyon varillik sahalar. Onun için Türkiye’de petrol bulmak teknik olarak zor, yapılar çok küçük çünkü. Yani petrolün, Türkiye’de zor olmasının
nedenlerinden bir tanesi budur.

MUTLU: Soru::Kara ve Deniz alanlarını petrol potansiyeli açısından nasıl değerlendirirsiniz?
AYTUNA: Şimdi deniz alanları bana göre çok bâkir, özellikle Karadeniz. Karadeniz de biz ARCOTPAO olarak, ben o zaman ARCO Intenational Oil and Gas Company’de çalışıyordum, Batı
Karadeniz, Limanköy’de iki tane arama kuyusu açtık (Limanköy-1/2), denizin 850m su derinliğinde,
beklentimiz çok büyüktü!!. Beklentimizin büyük olmasının nedeni, ARCO’nun yaptığı hesaplara göre 3TCF, yani 80 milyar m3 gaz öngördük ama bu bir öngörüydü ve iki kuyu açtık bir şey çıkmadı. Bu işler böyledir. Şimdi Karadeniz’de bunun haricinde toplam 8-10 tane kuyu açılmıştır. Son olarak da BP, Doğu Karadeniz’de bir kuyu açtı. Orada da bir şey çıkmadı,150 milyon dolar bir para, gazete haberlerine göre gitti. Bizde ARCO zamanında Türkiye’de (1985-2000 arasında) toplam 70 milyon dolar harcadık.Yani petrol aramak çok pahalı bir şey. Ama Karadeniz’den ümitliyim, niye ümitliyim? Biz ARCO’da çalışırken TPAO ile beraber çok arazi gezisi yaptık, özellikle Zonguldak civarında, yüzeyde canlı petrol görüyoruz.Yani canlı petrol emaresi demek, yeraltından yüzeye çıkmış ve o bölgenin petrol ürettiğini veya hâla üretiyor olduğunu gösteriyor.....

MUTLU: Soru::Bir sızıntıdan mı söz ediyorsunuz?
AYTUNA: Evet sızıntılardan söz ediyorum.Karadaki sızıntılardan bahis ediyorum. Ama küçük küçük, o bize bir emare olduğunu gösteriyor. Karadeniz’de yine Zonguldak civarında çok güzel anakaya var.
Biliyorsunuz petrolün meydana gelmesi için önce 1) anakaya lazım, anakayadaki petrol, yeraltında
ısınınca (yani olgunlaşınca) basınçla sıkışacak ve (migrasyon) 2) göç edecek, bir yerde 3)
kapanlanacak, dolayısıyla orada bir 4) rezervuar kayada olması lazım, aynı zamanda onunda
üzerinde bir 5) örtü kayada olması lazım. Bunların hepsini biz yerbilimciler dışardan (yüzeyden)
indirekt yöntemlerle bulmaya çalışıyorsunuz: sismik gibi, jeolojik harita yapımı ve jeokimya gibi veya
daha önce açılan kuyu bilgileri gibi. Onun için bu bilgilerin bir arada geldiğini varsayıyoruz. Bu
bakımdan Karadeniz bâkir, açılan kuyularda gaz emaresi var fakat çok büyük bir keşif yapılmadı.
Karadeniz de yapılan sismik çalışmalarında, biz çok büyük yapılar görüyoruz. Yani yaptığımız
çalışmalarda çok büyük kapanlar var. Yani yapı, örneğin, 20kmx10km bunlar bizim için büyük yapıdır.

Yani test edilmesi gerekli kapanlardır. Yapı demek, biz ona teknik olarak antiklinal diyoruz.
Antiklinal bizim için bir yapı, eğer siz böyle bir yapıyı sismikte saptadıysanız ve etrafında/altındada
anakaya varsa, burada petrol olabilir tahminiyle kuyu açıyorsunuz.. Bir takım adamlar televizyona
çıkıyorlar, uzaydan petrol buluyorlar, palavra. Böyle bir şey olamaz. Uzaydan sadece petrol sızıntısını görebilirsiniz, zaten biz onların yerlerini Türkiye’de biliyoruz. Yeni bir sızıntı bizim için çok önemli bir bulgu ama bir şey ifade etmiyor. Sızıntının yanında kuyu açın yüzdeyüz kuru çıkar. Çünkü, o sızıntılar, direkt yeraltıdaki izdüşümünden gelmiyor ki. Petrol, yeraltından bir yerlerden geliyor. Bu sızıntı, faylar ve çatlaklar (eklemler) sayesinde değişik yönlerden geliyor.Yani sızıntının tam altında petrol olmayabilir ama o bölgenin petrol ürettiğini gösterir. Onun için Türkiye’de özellikle Karadenizde gaz ve petrol bakımından ümitliyiz. Ama kuyu açmadan hiç kimse bunu söyleyemez.

MUTLU: Soru::Sizce Türkiye’de büyük petrol kapanları bulunabilir mi?
AYTUNA: Hayır bulunamaz.Yani şöyle bulunamaz. Yanlış söylemeyeyim. Karada bildiğimiz çok büyük yapılar yok, Güneydoğu Anadolu dahil. Ama denizde durum daha farklı, mesela şu anda Orta
Karadenizde (Samsun’un 100km Kuzeyi) bir Androsof rift (yükseltisi) dediğimiz “Androsof”, bir Rus
tabiridir, bir yükselim var, yani bir yapı/kapan var, bu yapı çok büyük, çok çok, büyük belki 50kmx20km (?), belki dahada büyük bir yapı!.Bu yapıyı bugüne kadar kimse test etmedi. Çünkü su derinliği, 2000m. Şu anda TPAO, Petrobras ile (Brezilya Milli Petrol Şirketi) bir anlaşma imzaladı. Bu yapıyı inşallah 2008’de delecekler. O yapılardan ümitliyiz ama sadece ümitliyiz .Yani kimse baştan burada yüzdeyüz petrol var diyemez. Ama karada, çok test edilmiş yapılar var. Ama karadaki yapılar küçük, dediğim gibi 2-3 milyon varillik, küçük küçük sahalar. Jeolojik olarak, kara alanlarında ki yapılar küçük.

MUTLU: Soru::Türkiye’de petrol aramak ne kadar riskli?
AYTUNA: Bu Türkiye’de değil dünyanın her yerinde risklidir. Ama örneğin Türkiye’de genel kabul
görmüş kurallara göre petrol bulma şansı %10 dur.

MUTLU: Soru::İtalyan Eni Şirketi petrol bulma oranını % 60 lara kadar çıkarmış....
AYTUNA: Şimdi bu şansı şirket yükseltemez, o şirketin kuyu açtığı bölgeyle/ülkeyle ilgilidir. Örneğin,
benim Kuzey Irak’ta, petrol bulma şansım % 50 dir. Kuzey Irak’tan bahis ediyorum. Çünkü Kuzey
Irak’ta, ispatlanmış petrol kapanlar tarif edilmiştir. Ama Türkiye için aynı şeyi söylemek imkansız.
Türkiye için bu laf geçerli olamaz. Bu işin dünyada ortalaması %10 dur. Örneğin BP çok büyük bir
şirket, Doğu Karadeniz’e 150 milyon dolar para harcadı. Bir umudu vardı ve harcadı ama bir şey
çıkmadı. Yani Eni açısından, o da aynı hatayı yapar, hata değil de, o da bulamaz yani bu % 60 ülkeye göre değişir. Ama Libya’da % 50 doğrudur,Kuzey Irak’ta doğrudur,Türkiye’de doğru değildir.

MUTLU: Soru::Yeni çıkan petrol yasası ile ilgili bir MUTLU: Soru:m var.Devlet hissesi oranları % 2 ile % 12 arasında sınırlandırılmış.Siz bu oranları,bu risk faktörü ile birlikte nasıl
değerlendiriyorsunuz?
AYTUNA: Bence bu kanunun bazı olumlu ve olumsuz maddeleri var benim açımdan. Benim açımdan derken, bağımsız bir petrol jeoloğu olduğum için. TPAO’da çalışmadım, tamamen bağımsız çalıştığım için, ben başka bir gözle bakıyorum bu işe. Türkiye’de risk fazla, ama aynı zamanda petrol bulma şansımız yüksek olabilir. Onun için bu Royalty (devlet hissesi), düşürmek bence avantaj. Biz Güneydoğuda ARCO-TPAO Ortak Girişimi olarak, üç tane petrol sahası bulduk (1990) ve bunlar hâla üretiliyor. Bulduğumuz sahanın, daha petrol çıktığı an % 12’si devletin, bu kanun gereği idi. Ama bu kanunun değişmesinde bence yarar var. Bu kanunu Cumhurbaşkanı veto etti. Bence, asıl veto edecek
konu bu değildi. İl Özel İdareye pay vermek kısmı, yani Belediyelerle pay vermek kısmı büyük
sakıncaydı.Yani o zaman, örneğin, siz Rüzgar Enerjisi üretiyorsunuz Bandırma’da, belediyeye pay
verirsiniz, Zonguldak’ta kömür işletiyorsunuz, Belediye pay alacak, olur mu öyle şey! Veya Keban’da
Barajı yaptınız Elazığ Belediyesine pay vereceksiniz. O zaman Türkiye’nin bütünlüğü kaybolur. Ama
Royalty kısmı, bence doğru. Çünkü denizle karayı birbirinden ayırıyor. Denizde ki maliyet karanın 10
mislidir. Karada bir arama kuyusu 4milyon dolara açarsnız, denizde bu minimumu 40milyon dolar.
Şimdi bu riske göre de denizde, Royalty dediğimiz devlet hakkı % 50’ye düşüyor.Yani oranlar % 2’den başlıyor, doğru, ama bu ürettiğiniz rakama göre değişiyor. Örneğin 500 varile kadar %2, 500-2000 varil arası %4 ve 10,000 varilden fazlası %12, artan ölçekte devam ediyor ama Türkiye’de daha öyle saha yok.Türkiye’de bulunan, en büyük sahada ki petrol miktarını söyleyeyim:yani kuyu bazında bulacağınız petrol miktarı 400-500 varil/gün geçmez. Yani bulacağınız petrolün genel ortalamasıdır. O da ilk altı ay, ondan sonra su miktarı yükselir yani petrolle beraber su üretirsiniz, suyu tekrar yeraltına basarsınız o vakit ürettiğiniz petrol miktarı, net 100-150 varil/gün düşer.Türkiye’nin potansiyeli bu ama denizler için umutluyum. Ama bunu kuyu açıp görmek lazım. Amerikalıların bir lafı vardır “seeing is believing” “görmek inanmaktır”. Ben dünyanın en iyi petrol jeoloğu olup atıp tutarım, kuyuyu açmadan hepsi hikaye. İşte ARCO, 3TCF yani 80milyar metreküp gaz bekledi sıfır çıktı.Bu tamamen bir öngörüdür. Gazete beyanatlarında 150milyon varil petrol bulduk diye görüyorum.Kim diyor bunu! Önce kuyuyu aç, işte kuyu açıldı, bir şey çıkmadı. Ağzı olan kerkes konuşuyor. Ben nasıl kanser üzerine konuşamazsam ki dünyanın en tehlikeli hastalığı, petrolde öyle. Hastalık değil ama ihtiyaç, herkesin ihtiyacı var. Bu su gibi değil yani bunu bulmak o kadar uzun meşakkatli bir iş ki; bir kuyuyu, kuyu açma aşamasına yani bir ruhsatı alıp kuyu açma aşamasına gelmesi, minimum 4 yıldır. ARCO’dan örnek vereyim, Türkiye’de TPAO ile ortaklık yaptı ki bu ARCO için çok yerinde bir davranıştı.TPAO’dan dataları aldık fakat bunun karşılığı olarak ta TPAO nun o güne kadar yaptığı masrafların aynısını yapmak şartıyla aldık.Yani TPAO, o ruhsatlara 30milyon dolar masraf yaptıysa, ARCO önce 30milyon doları kendi cebinden arama için ödedi. Sonuçta biz Güneydoğu Anadoluda 3 tane keşif yaptık,

ARCO-TPAO ortaklığında... küçük küçük sahalardı. İlk keşif 1989 yılının Aralık ayında oldu. 2000
yılında ARCO satıldı o 10 yıldan toplam 13,5milyon varil petrol üretmişiz, ARCO (%20) -TPAO (%80)
olarak, bu hiç fena bir rakam değil.

MUTLU: Soru: Üst Kretase petrolden bahsettiniz,Suudi Arabistan Silüriyen petrolü ile
karşılaştırırmısınız?
AYTUNA: Evet, şimdi bazı petrol sahasında (yerine göre), üstü üste birkaç tane petrol ihtiva eden
tabakalar vardır. Güneydoğuda bu maalesef genelde bir tane ama Kuzey Irak ve Suudi Arabistan gibi ülkelerde genelde 3 tabaka vardır. Bir tanesi Paleozoik dediğimiz Silüriyen petrolü ki bu Paleozoik Türkiye’de 4000m derinliktedir. Üst Kretase dediğimiz petrol 2500-3000m derinliktedir. Birde Üst Miyosen’de bu maalesef Türkiye’de yok, Kuzey ırak’ta var, yani 3 seviyeden petrol alıyorsunuz.
Silüriyen petrolü bulmak için Güneydoğu’da, biz ARCO olarak aramalar yaptık. TPAO kendiside çok arama yapıyor, bu Paleozoik petrolünü, bulmak için. Bizim sıkıntımız; Güneydoğuda Paleozoyik Formasyonları (tabakaları) var, ana kayada var ancak rezervuarımız yok. Yani içinde petrolü hapisedecek haznetaşımız yok. Kumtaşı var ama porozitesi yok, içine sıvı giremiyor, girememiş zamanında, bütün problem o zaten. Örneğin biz ARCO-TPAO ortaklığında Ergani’de bir arama kuyusu açtık. Abdülaziz-1 diye, tam Ergani’nin kuzeyinde, Abdülaziz Dağında. Lice yolu üzerinde, en yüksek (derinlik olarak en sığ) Paleozoik birimleri orada yakaladık, 1200m de Silüriyen yaşlı Bedinan Kumtaşları. Bu çok güzel bir şey bunun altı hep Paleozoik Yaşlı birimler idi fakat içinde hidrokarbon birikmesine uygun porosite bulunmuyordu..

MUTLU: Soru:etrolün yüzeye çıkarılması nasıl olur?
AYTUNA: Petrol, süngerin nasıl suyu emmesi gibi taşın içinde bir şekilde migrasyon (göç) ile gelmiş ve kapanlanmış bir halde bulunur. Siz o petrolü almak için ne yapıyorsunuz, kuyu açıyorsunuz.

Oradaki basınç (formasyonda) genellikle 3000PSI yani 200 atmosferdir. Bu basınçla petrol, bazen
yüzeye kendi çıkar biz buna artezyen diyoruz. Ama biz genellikle pompa indiriyoruz. Pompayla bu
petrolü belli bir oranda çekersiniz. Belli bir oranla kastım çok çekerseniz çok su gelir. Çünkü Türkiye’de petroller su itimlidir. Petrolü iten mekanizma alt tarafta sudur. Bu su, Paleozoyik veya Kretase devrinden kalma çok eski sudur. Yağmur suyu falan değildir ve anormal derecede tuzludur. Bu su 50,000-100,000 ppm arasında tuz ihtiva eder. Bu su, basınçla beraber yüzeye doğru geldiği vakit siz yukarıda seperatör ile, suyu, petrolü ve gazı birbirinden ayrıştırıyorsunuz. Tekrar bu tuzlu suyu, birtakım yöntemlerle aynı formasyona basıyorsunuz, bu suretle hem basıncı koruyorsunuz hem de çevreyi kirletmiyorsunuz

Kaynanca:www.ekoenerjidergi.com

Hiç yorum yok: